Lisans eğitimi sadece bir filtredir

Geçen pazar yine bu sütunda yazdığım yazıda üniversite lisans sürecinin bugünkü yapısının anlamsızlığı üzerine bir şeyler karalamış idim.

Mantık zincirim şöyle idi: Demografik baskılar nedeniyle lise öğretiminin ortalama kalitesi çok kötü, lise sürecinin en önemli iki senesi üniversite stresi ve testlerle geçiyor, öğrenciler iki sahife yazı yazmıyorlar, bu ortamda üniversiteye “kapak atan” öğrenciden de dört senede mimar, mühendis, hukukçu, iktisatçı, vs. olması isteniyor, bu hedef hiç gerçekçi değil, böyle elde edilen ünvanların bir işe yaramayacakları kesin.

Lisans öğretiminin (üç yıl olmalı) amacı, özellikle Türkiye gibi, demografik baskılar, öğretmenlik mesleğinin sorunları nedeniyle lise öğretiminin çöktüğü ülkelerde bir meslek ünvanı vermek olmamalı, zaten de olamıyor.

Büyük ABD’li iktisatçı Kenneth Arrow üniversitelerin lisans aşaması için filtre deyimini kullanıyor.

Bir öğrenci dört senelik (bendenizin önerisi üç sene) lisans programını bitirip, mesela iktisat diploması aldığı zaman bu diploma bu öğrencinin iktisatçı olduğu anlamına gelmiyor, gelemez zaten ve gelmemeli de.

Bu diplomada ya da öğrenci not döküm belgesinde ilgili öğrencinin genel not ortalaması ve bölüm (mesela iktisat) dersleri not ortalaması yer alıyor.

Bu ortalamalar ilgili öğrencinin iktisatçı olup olmadığını değil, iktisatçı olup olamayacağının bir göstergesi olmalı sadece. 

Belirli bir not ortalamasının altında kalan öğrencilerin işgücü piyasalarında başlarının çaresine bakmaları ya da MBA türü eğitimlerle daha rekabetçi olmaya çalışmaları gerekiyor.

Filtrenin üzerinde kalan, not ortalaması yüksek öğrenciler de, isterlerse iktisatçı olabilmek için (mühendis, hukukçu, avukat, vs. için de aynı şey geçerli) yüksek lisans ya da doktora programlarına yönlendirilmeli ve ancak bu aşamalarda öğrenciler bir ünvana yönelik “ağır”, bir öğrenimle karşı karşıya bırakılmalı.

Lisans aşamasında öğrenciye 80-90 kredi anadal dersi yüklemek kadar anti-üniversiter, anti pedagojik başka konu düşünemiyorum; 100-110 kredilik bir program içinde anadal ders yükü 42 krediyi asla aşmamalı ve bu 42 kredi üzerinden elde edilen anadal ders ortalaması da öğrencinin gerçekten iktisatçı olabileceği aşamalara geçmek için filtre görevi yapmalıdır.

Lisans diplomaları kimin iktisatçı, mühendis, mimar, hukukçu, vs. olduğunu değil, kimin iktisatçı, mühendis, mimar, hukukçu, vs. OLABİLECEĞİNİ, kimin OLAMAYACAĞINI göstermeye yararlar ve sadece de bu işe yararlar.

Her genç üniversite yıllarında anadal derslerinden daha fazla, nitelikli hocalardan genel öğretim dersleri almalı, anadalı ne olursa olsun, tarih, sinema, arkeoloji, felsefe, yabancı dil, vs. dersleri almalı, muhtemelen yaşamında bu konuları bir kez daha ders düzeyinde görme şansı bulamayacak, yoğunlaşma mesleğe değil, genel eğitime yönelik olmalıdır.

Bu önerilerimin anlamlı olabilmesi ise her anadalda üniversitelerin çok güçlü, evrensel standartlarda yüksek lisans ve doktora programları açmalarına bağlı ve bu programlara da sadece eleğin üzerinde kalanlar gidebilmeli.

Unutmayalım, büyük üniversiteleri inşaa eden unsur daima araştırma, bilgi üretme yani lisansüstü aşamaları olmuştur; ülkemizde ise üniversite dendiğinde herkesin aklına lisans programları gelmektedir ve bizim sistemin en zayıf yanı da budur.