Londra Kitap Fuarı’nda Türkiye

Londra Kitap Fuarının sloganıydı “Bütün Renkleriyle Türkiye”. Kültür Bakanımız Ömer Çelik Bey’in Londra’daki Büyükelçilik resepsiyonunda vurgu yaptığı medeni birikim, dille taşınan zamanın, geniş hasılatıydı... Yunus Emre’den Mevlana’ya, Ali Şir Nevai’ye, Mehmet Akif’ten Nazım’a değin, kilometre taşlarıyla Türkiye’nin edebi zamanı...

Londra Kitap Fuarı’nın onur konuğuydu Türkiye. Türkiye’den katılan sanatçılar da farklı duruşlarıyla Türkiye başlığındaydılar... Elif Şafak ile İskender Pala, Fatma Barbarosoğlu ile Bejan Matur, Yıldız Ramazanoğlu ile Buket Uzuner, Ömer Lekesiz ile Ömer Türkeş, Furkan Çalışkan ile Murathan Mungan, Ece Temelkuran ile Perihan Mağden, Jaklin Çelik ile ben mesela... Farklı hassasiyetleri dile getiren kalemler olarak “Türkiye” temsilinde yan yana duran yazar ve şairlerimizdi. Kültür Bakanlığı ve Fuarı organize edenlerin belki de en önemli başarısıydı bu. Münir Üstün’e de bunu söyledim, Türkiye’yi bu yoğun ve renkli katılımla Londra’da dünya edebiyatına çıkarmak çok kolay olmasa gerek dedim. Büyük bir organizasyon başarısı olmasının yanı sıra, farklı politik duruşlarıyla bu kadar çok edebiyatçıyı bir arada “Türkiye” ve “edebiyat” bağlamında lanse etmek elbette emek, gayret, birikim istiyor.      

Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’e eşlik etti Egemen Bağış ve değerli eşi Beyhan Bağış, Avrupa Birliğindeki Türkiye maceramızın önemli emektarları olarak. Türkiye, doğu/batı arasındaki köprü görevini görürken, sırtını ve itici rüzgarını her daim doğuya dayamış, gözü ve koşusu ise hep batı’ya dönük bir tecrübenin timsali... Fuar, fuardaki temsil, teşhir ve tanıtım bunun senkronize karşılığı gibiydi... Ümit Yaşar Gözüm, Münir Üstün, Metin Celal, Enver Ercan, Ali Ural başta, fuar ve temsil tecrübelerini Londra’ya aktarmışlardı, yüz akıyla.

***

Buket Uzuner, Canan Tan ve Yıldız Ramazanoğlu ile “Türk Edebiyatında Kadın”ı konuşmaya çalıştık. Londra Kitap günlerinin en yoğun katılımlı oturumlarından birisiydi. Hem “renk” hem “kadın” geçince konuşmaların içinden ister istemez “merkez/çevre”, “önem/detay”, “destek/sansür” karşıtlıklarına değiyor  konuşmaların parmak uçları. Yol ve yolculuk, insanı insana tanıtıyor. Canan Tan, hem edebiyatımıza sağladığı katkı hem de hanımefendiliğiyle tanıdığıma çok sevindiğim bir insan olarak geçti hatıra defterime. Adalet Ağaoğlu gençlere verdiği gayretle, Oya Baydar “abla”lığı ve cesaretiyle, Müge İplikçi sevecenliğiyle ışık saçtılar. İngiltere’deki muhacirlerimiz; öğrenciler, doktorlar, işçiler, akademisyenler de akın etmişlerdi Kitap Fuarı’na. Somali Büyükelçimizin eşi değerli akademisyen Dr. Perihan Torun’la kavuştuk, Zaman gazetesinden Musa İğrek’e rastladık, özlem giderdik. Bu tip orgnizasyonlar yurt dışında hasret giderme içeriği de taşıyorlar. Bizleri evlerine çağırdı tanımadığımız pek çok kişi.      

Ömer Lekesiz’in Londra Kitap Fuarı hakkında yaptığı yorum önemli: “Türkiye’de aynı kimliğin, aynı bayrağın altında yaşayanlar aynı derecede bu ülkenin sahibidir. Kimsenin kimseyi mozaik, renk filan diyerek alttan alta marjinalleştirmemesi en doğru yoldur” diyor. Nedir aynı kimlik? Pasaportunuza vurulan yurtdışı çıkış damgasından mı ibarettir o kimlik? Ki pek çok edebiyatçının başını politik anlamda ağrıtmış, sıkıştırmış, hatta zamn zaman ilzam etmiş olsa da o mühür... Zaman, tüm inişli çıkışlı politik maceralarınıza rağmen, sizi “Türkiye”, “Türkçe Edebiyat”, “Türk Edebiyatında Kadın” gibi başlıklarla not edecektir mesela.

Osman Okçu, Çöl/Deniz’den sonra üç kitabımın daha Endonezya’da yayımlanacağı müjdesini verdi. Melike Erdem, Harry Potter’ın ülkesinde Keloğlan’ın İngilizce baskısıyla dikkat çekti. Bunlar Türkçe’nin çıktığı dünya turuna dair güzel haberler.

Hümeyra Şahin eşliğinde Londra’yı gezerken gökte beliren”Hilal”, bir ara Big Ben’in kulesine takıldı. Hümeyra çektiği fotoğrafı yollamış, “buradaydık” diye yazdım altına.