Dýþiþleri Bakaný Ahmet Davutoðlu’nun Osmanlý hanedan ailesinden Ýngiltere’de yaþayan bir grubu Londra Büyükelçiliði konutunda verilen akþam yemeðinde bir araya getirmesine yönelik tepkiler beklendiði gibi oldu: Her zamanki “Neo-Osmanlýcýlýk” suçlamasý.
Oysa Türkiye’nin dýþ politika yapýcýlarý baþýndan beri Neo-Osmanlýcýlýk kavramýnýn kullanýlmasýndan son derece rahatsýz. Çünkü bu kavram bizim kendi milli politikalarýmýzý ifade etmekten ziyade Atlantik ötesindeki bazý merkezlerin beklentilerini yansýtan bir adlandýrma olarak görülüyor. Ýkincisi, Neo-Osmanlý teriminin dolaþýmda olmasý Türkiye’nin bölgesindeki etkinliðini zorlaþtýrýyor. Çünkü emperyal bir tahakküm peþinde olduðumuz yönündeki propagandalara hizmet ediyor.
Her ne olursa olsun, Neo-Osmanlýcýlýk tabirinin Osmanlý hanedanýyla ilgisi yok. Dolayýsýyla Dýþiþleri Bakaný’nýn Osmanlý hanedan ailesinin mensuplarýyla buluþmasýnýn emperyal amaçlarla iliþkisinin kurulmasý için fazlasýyla geniþ bir hayal gücü gerekiyor.
***
Saltanatýn kaldýrýlýp cumhuriyetin kurulduðu dönemin politik zorunluklarý yüzünden Osmanlý hanedan ailesi vatan topraðýndan ayrý düþtü, o günden bugüne büyük acýlar ve kiþisel trajediler yaþandý. Gerçi ne Fransýzlarýn ne de Ruslarýn kendi hanedanlarýna yaptýklarýný biz Osmanoðullarý’na yaptýk. Bu bakýmdan elimiz temiz. Ama saltanatýn kaldýrýlmasýndan bunca sene sonra bile bu insanlarý ülkeden uzak tutmanýn mantýðý yok. Çünkü kendi tarihine dargýn yaþamak hiçbir toplum için saðlýk alameti deðil. Sonra, þunu da düþünmek lazým: Bu insanlara Türk devleti sahip çýkmasýn da baþkalarý mý sahip çýksýn?
***
Londra Büyükelçiliðimizin konutunda gerçekleþen o tarihî akþam yemeðinde ben de vardým. O akþamdan bazý izlenimler ve anekdotlar aktarmaya çalýþacaðým:
Daha önce Osmanoðlu ailesinden birçok kiþi cumhurbaþkanlarýyla da baþbakanlarla da görüþtü. Ama aile üyeleri ilk defa Londra’daki yemek davetinde bir devlet adamýyla “topluca” bir araya gelmiþ oldu.
Ailenin Ýngiltere’nin farklý þehirlerinde yaþayan bazý genç mensuplarý ilk defa bu yemek daveti sayesinde birbirleriyle görüþmüþ oldular. Mesela her ikisi de ailenin Sultan Reþat kolundan gelen Þehzade Mahmud Efendi ile Þehzade Nazým Efendi ilk defa burada karþýlaþtýlar.
Yemeðe katýlan aile üyelerinin tamamý bu davetten dolayý çok mutluydular. Bunu hem tavýrlarýyla hem de sözleriyle açýkça ifade ettiler. Gözlerin yaþardýðý anlar da oldu.
***
Söylemesi can sýkýcý ama yemekte bir araya geldiðimiz aile üyeleri arasýnda Türkçe konuþabilen bir tek kiþi vardý. O da Kahire doðumlu Osman Selahattin Efendi. Diðerleri maalesef atalarýnýn konuþtuðu dili bilmiyorlar. Ama hemen hemen hepsinde Türkçe öðrenme isteði var. Özellikle yakýn zamanlarda Türkiye’ye gidip gelmeye baþladýklarýnda ve burada ummadýklarý derecede sýcak bir ilgiyle karþýlaþtýklarýnda daha fazla hissettikleri bir eksiklik olmuþ bu. Bir bölümü Türkçe dersi almaya baþlamýþ bile.
Ülkemizi altý asýr boyunca yöneten ve Türk tarihinin en önemli kesitlerinden birine adýný veren ailenin çocuklarýnýn Türkçe konuþamýyor olmasý kendilerinin deðil, bizim ayýbýmýz. En baþta da devleti yönetme sorumluluðu taþýyanlarýn. Bu gerçeðin farkýnda olan Londra Baþkonsolosu Ahmet Demirok, Türkçeyi öðrenme konusunda aile üyelerine her türlü eðitim desteðini sunma sözü verdi bizim yanýmýzda.
***
Aile üyeleri her ne kadar atalarýnýn dilini konuþamýyor olmanýn mahcubiyetini taþýsalar da kimliklerini kaybetmiþ, köklerine yabancýlaþmýþ insanlar gibi algýlanmak da istemiyorlar. Her fýrsatta taþýdýklarý kimliðin farkýnda olduklarýný ifade ediyorlar.
Mehmed ZiyaeddinEfendinin tamamen bu amaçla övünerek anlattýðý bir anekdot hepimizi güldürdü: Paris’te yaþadýklarý dönemde, 5-6 yaþlarýnda bir çocukken bir gün oturduklarý binanýn asansöründe mahsur kalýr; yanýnda bulunan bir Fransýz kadýn “sakýn korkma çocuðum” der küçük þehzadeye. 5-6 yaþlarýndaki Mehmed Ziyaeddin “Merak etmeyin; ben Türküm, korkmam. Siz kendinizi düþünün” cevabýný verir.
Türk ve müslüman þartý
Þehzade Mahmud Efendi’nin Ýngiliz asýllý eþi Genevieve Hanýmefendi ile yemekte yan yana oturuyorduk. Sohbet sýrasýnda evlendikten sonra bir Türk ismi aldýðýný ve eþinin kendisine Ýnci adýyla hitap ettiðini anlattý. Dahasý, eþi Mahmud Efendinin “Oðlumuz olursa adý Ziya olacak, onu Türk ve Müslüman olarak yetiþtireceðiz” þartýný kabul ederek evlenmiþ. Geçen sene dünyaya gelen oðullarýnýn adý Ziya...
Türkiye’ye birkaç kere geldiklerini, Ýstanbul’da Topkapý Sarayýný ziyaret ettiklerini ama nedense Dolmabahçe Sarayýný görmek istemediklerini de Ýnci Hanýmefendi’yle sohbetimizde öðrendim.
Hanedan üyeleri Galatasaray taraftarý
Osmanlý hanedan üyelerinin neredeyse tamamýnýn Galatasaray takýmýný tuttuðunu bilmiyordum. Bir Fenerbahçe taraftarý olarak pek memnuniyetle karþýlamadýðým bu durumun sebebi sarý kýrmýzýlýlarýn “Mekteb-i Sultanî”nin (Galatasaray Lisesi’nin eski adý) takýmý olmasýymýþ. Doðal olarak dedelerinin kurduðu ve adýnda saltanat aidiyeti taþýyan bir okulun takýmýný kendilerine yakýn görüyorlarmýþ. Bu konuda sohbet ettiðimiz Ömer Abdülmecid Efendi’ye “GS dýþýnda bir takýmý tutan kimse yok mu aile üyeleri arasýnda?” diye sordum, “Yok” dedi, “ama ben Galatasaray’ýn yaný sýra Chelsea’yi de tutuyorum” diye ekledi gülerek.