Midyat’ýn Halex Narlý köyüne dönüþ yapan Süryani Debosso ailesine mensup kadýnlar, geleneksel kýyafetlerini giydiler ve anavatana dönüþlerini bir törenle kutladýlar.)
Demokratikleþme paketinde Süryaniler’e ana dille eðitim hakký tanýnacaðý söyleniyor ki geçtiðimiz günlerde Ankara’da bir mahkeme bu hakký teslim eden bir karara imza attý.
Süryaniler, Azýnlýk haklarýndan yararlanarak, çocuklarýna kendi dillerini öðretebilecekleri bir anaokulu açmak için baþvurduklarý Ýstanbul Milli Eðitim Müdürlüðünden olumsuz cevap aldýlar.
Ýl Müdürlüðü, ‘Siz azýnlýk deðil, asli unsursunuz, yabancý bir dilde eðitim yapamazsýnýz. Bu hakký yasalara göre ancak Ermeniler, Rumlar ve Museviler kullanabilir’ dedi. Bunun üzerine, Süryani Kadim Meryem Ana kilisesi Vakfý mahkemeye dava açtý ve davayý kazandý. Ankara 13. Ýdare Mahkemesi Anayasanýn 10. maddesindeki eþitlik ilkesine dayanarak, Süryanice eðitim yapýlabileceðine hükmetti.
Son birkaç yýldýr Süryanilerle ilgili haberler medyada daha sýk yer almaya baþladý.
Midyat’taki Mor Gabriel Manastýrý topraklarýnýn mahkemelik olmasýyla baþladý her þey, ve o zamana kadar kimsenin farkýnda olmadýðý, böyle bir halk var mý yok mu bilmediði Süryani halký yeniden keþfedildi. Süryanilerle ilgili haberler bu ara, medyada hiç eksik olmuyor.
Geri dönen Süryanilerle ilgili bazen de gerçeklerden uzak haberler okuduk.
Süryaniler geri dönüyor, Mardin ve Urfa’da toprak satýn alýyorlar, amaçlarý Asuri Ýmparatorluðu kurmaktýr denildi.
Acaba demokratikleþme paketinde Süryaniler’in payýna bir þey düþecek mi?
‘Payýna düþecek’ deyimini yadýrgamayýn lütfen. Böyle yazmamýn bir sebebi var.
Azýnlýklara tanýnan kültürel haklarýn hiç biri, Hýristiyan ve azýnlýk bir halk olan Süryaniler’e tanýnmadý. Yani Süryaniler söz konusu olduðunda Türkiye, Lozan’ý açýkça ihlal etti.
Süryaniler’in payýna Lozan’da bir þey düþmedi.
Þimdi bir hakký teslim etmek, bu açýk ihlali sone erdirmek ve Lozan’da Müslüman olmayan azýnlýk halklara tanýnan haklarýn tümünü Süryanilere tanýmak gerekir.
Süryaniler kendi topraklarýnda kalabilmek için her yola baþvurdu, ulaþabildikleri devlet büyüklerine ‘sadakatlerini’ çeþitli biçimlerde ifade etti.
1915’te Ermeni Tehciri sýrasýnda Enver Paþa’ya “biz Osmanlý idaresine baðlýyýz, bizi koruyun, bizi göndermeyin” dediler.
1915 felaketine raðmen, 1919’da Ýngiliz Binbaþý Noel’e “biz Osmanlýyýz, Türk kardeþlerimizden ayrýlmayacaðýz” demiþ, 1923’te Cumhuriyet’e baðlýlýklarýný ilan etmiþ, 1956’da ise, Celal Bayar’ý Mardin’deki Deyrulzafaran manastýrýnýn kapýsýnda “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” yazýlý pankartlarla karþýlamýþlardý.
Bütün bunlarýn maalesef Süryani halka bir faydasý olmadý. Süryaniler 1915 felaketinden sonra, göçün ve sürgünlüðün yolunu tuttular. Yüzyýl içinde, nüfuslarý azaldýkça azaldý.
Ýsveç bugün Süryaniler’in ikinci anavataný sayýlýr.
Birkaç yýl önce Stokholm’de karþýlaþtýðým Neriman Küçükaslan bana çok ilginç gelen kiþisel hikayesini þu sözlerle anlattý:
‘Ýsveççe ilk yazý dilimdi. 14-15 yaþýnda buraya geldim, ama burada hiç kalmak istemiyordum. Ýki yýl boyunca aðladým durdum. Sonra çaresiz kalýnca bu ülkenin dilini öðrenmeye karar verdim. Çok sürmedi, kolay öðrendim Ýsveççe’yi, iki yýl yetti bana.
‘Hiç unutmuyorum okula baþladýðým ilk günü. Bana adýný yaz dediler. Bilmiyorum dedim adýmý yazmayý. Evraklarýmda Ýstanbul’dan geldiðim yazýlýydý. Ýstanbul’dan geldim dedim, ama ben asýl Deyrodýslýbo’dan geliyorum, Ýstanbullu deðilim dedim. Bunun üzerine sordular bana, bu Deyrodýslýbo hangi ülkeye aittir dediler, bilmiyorum dedim. O zaman güldüler ve Türkiye’ye mi aittir dediler. Yok hayýr dedim, çünkü orada Türkçe konuþan kimse yoktu dedim, ya da ben böyle birini görmedim dedim.’
Midyat’ta yer alan Mor Gabriel Manastýrý için açýlan dava olmasaydý, muhtemelen bu ülkede Süryani diye bir halkýn olduðunun farkýna bile varmayacaktýk.
Mor Gabriel manastýrýnýn üstünde yer aldýðý topraklarýn bir kýsmýnýn iþgal edildiði iddiasýyla açýlan ve yerel mahkemede görülen bir ‘arazi davasý’ etrafýnda yürütülen tartýþmalar Türkiye’nin azýnlýklar ve Lozan söz konusu olduðunda, þimdiye kadar üstü örtülmüþ, halktan gizlenmiþ, Ermeni meselesi yaný sýra, bir de Süryani meselesi diye bir meselesi olduðunu ortaya çýkardý ve o tarihten sonra da cin þiþeden çýktý. Süryaniler’i burada ve Avrupa’nýn çeþitli ülkelerinde daha fazla duymaya baþladýk.
Yüzyýl boyunca görmezlikten gelinen bir halký biraz da mahcubiyet içinde keþfetmek gibi bir þeydi yaþadýðýmýz.
1915’te Süryanilerin baþýna gelenleri az çok bilenlerdenim. Çünkü bu trajedinin merkezinde Midyat yer alýyor ve ben de Midyatlýyým. Bu halkýn azaldýkça azalan bir halk olduðunu, 1915 ve sonrasýnda zulüm gördüðünü ve katliamlara uðradýðýný biliyorum. Üç yýl önce Süryani dostlarýmýn misafiri olarak Ýsveç’e gittiðimde onlarýn hikayesini bir kitapla anlatabilecek kadar çok þey öðrenmiþtim. Nitekim öyle de oldu, benimle paylaþýlan anýlar, özel hikayeler, 1915’ten baþlayýp Avrupa’ya uzanan bir anlatýya, bir kitaba dönüþtü ve ‘Affet Bizi Marin’ adýyla yayýnlandý.
Süryani halkýn macerasý devam ediyor.
Yurt dýþýnda yayýn yapan televizyonlarý, giderek güçlenen bir medyalarý, tarih araþtýrmalarý yapan kurumlarý var. Türkiye’nin geçmiþle yüzleþme ve demokratikleþme sürecinden bir hayli etkilenmiþ görünüyorlar ve bundan daha doðal bir þey olamaz.
Süryaniler hakkýnda çok þey anlatmak mümkün. Ben þu kadarýný söyleyeyim, Süryaniler söz konusu olduðunda, Türkiye Lozan’ý açýkça ihlal etmiþtir. Kendi yurttaþý olan gayrý-müslim bir halkýn Lozan’da belirlenen haklarýný kullanmasýna izin vermemiþ ve yasakçý bir anlayýþla hareket etmiþtir.
Þimdilerde bu ihlali ve yasaklarý görmezlikten gelip, Süryaniler’in Türkiye topraklarý üstünde bir Asuri Ýmparatorluðu kurmak istediklerini iddia eden yazýlar ve haberler sistematik olarak yayýnlanmaya baþladý ve bu son derece provokatif ve endiþeli bir ortam yaratýyor.
Büyük bir geriye dönüþ yok zaten. Avrupa’dan veya Süryani nüfusun oldukça kalabalýk olduðu Irak ve Suriye’den Türkiye’ye muazzam bir Süryani göçü yok.
Kaldý ki olsa ne olur? Türkiye bu halkýn da vataný deðil mi?
Süryaniler, Mor Gabriel’in topraklarýna dokunulmamasýný istiyor ve þu taleplerde bulunuyorlar:
-Süryanilere ait olan Manastýr ve kiliseler, harabe olmaktan ve Süryanilerin elinden alýnmadan devlet yardýmý ile korunmalýdýr!
- Süryanilerin Müslüman olmayan bir azýnlýk olarak Lozan Antlaþmasý kapsamýna alýnmalarý saðlanmalýdýr.
-Süryanilere sadece dini eðitim öðretim kurumlarýnýn resmen açýlmasý müsaadesinin verilmesiyle yetinilmemeli, ayný zamanda bu kurumlara gerekli mali destek de devlet tarafýndan saðlanmalýdýr
-UNESCO’nun dillerle ilgili yeni raporunda, Süryanice dilinin Türkiye’de yok olma tehlikesi altýnda olduðu bildirilmektedir. Süryani dili ve edebiyatý yok olmaktan kurtarýlmalýdýr.
Süryani taleplerini karþýlýksýz býrakmamanýn tam zamanýdýr!