Lozan’ın önemi ihlal ettiğimiz hükümlerindedir

Okumuşsunuzdur, İnönü Vakfı Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının 90’ıncı yılı münasebetiyle yapacağı etkinliklerin Cumhurbaşkanı Gül’ün himayesinde yapılmasını istemiş ve Cumhurbaşkanı da isabetli bir kararla bu teklifi kabul etmiş. Yazılanlara göre biri Sabancı Üniversitesi’ndeki uluslararası sempozyum olmak üzere üç etkinlik gerçekleştirilecekmiş.

Umarız bu etkinlikler sadece Lozan’ın tarihi öneminin vurgulanmasıyla sınırlı kalmaz ve günümüze ışık tutacak, özellikle de Kürt sorununun çözümünü kolaylaştıracak yönlerinin üstünde de durulur.

Çünkü bugün için önemli olan Lozan’da belirlenmiş olan sınırlar, ödenmiş borçlar ya da kapitülasyonlar değil, azınlıkların korunmasına ilişkin hükümlerdir. Türkiye Cumhuriyeti ne yazık ki tarihi boyunca bu hükümleri ihlal etmiş, Sevr karşısında kutsal gördüğü Lozan’ı işine geldiği gibi yorumlamıştır.

***

Bilindiği gibi 23 Temmuz 1923’de Lozan’da imzalanan antlaşmanın 37-45’inci maddeleri Türkiye’de yerleşik herkesin, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, Türkçeden başka dil konuşanların ve Müslüman olmayan vatandaşların haklarını koruyan hükümler içermektedir.

Türkiye antlaşmayı imzalarken bu hakları hiçbir şekilde gasp etmeyeceği sözünü vermiştir. 37’nci madde hiçbir kanun, hiçbir yönetmelik ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlerden üstün olamayacağını tescil etmiştir.

Ama uygulama farklı şekilde gelişmiştir. Mesela 39’uncu maddenin açık hükmüne rağmen Türkçeden başka dil konuşan Türk uyruklularına mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri imkânı aslında bundan 90 yıl önce tanınmışken uygulamaya ancak yeni geçilebilmiştir. KCK davası bunun en iyi bilinen örneklerinden biridir.

Benzer şekilde 42’nci maddenin hükümlerine aykırı olarak azınlık vakıflarına el konulmuş, varlıkları çeşitli bahanelerle dondurulmuştur. Heybeliada Ruhban Okulu da 1971 yılında

Lozan hükümleri aykırı bir şekilde kapatılmıştır.

Daha da kötüsü, Türkiye’nin otoriter siyasi kültürü tüm bu sorunların tartışılmasını, Lozan’ın gerçek değerinin anlaşılmasını engellemiştir. Bazıları bugün milletvekili olan koca koca köşe yazarları dahi Lozan Antlaşmasına bakmak zahmetine katlanmadan olmayan hükümleri konusunda ahkâm kesmişler, Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin statüsü hakkında okuyucularını yanıltmışlardır.

***

Unutmayalım ki Lozan Antlaşması günümüzde Türkiye için önemliyse ihlal edilen hükümleri yüzünden önemlidir. Onun değeri ancak bu hükümler tartışılırsa ortaya çıkar. Aksi takdirde yapılacak toplantılar bir önceki rejime dayatılan antlaşmayla karşılaştırmanın ötesine geçmez, kuruluş ideolojisinin kutsanmasının ilerisine gitmez.

Sabancı Üniversitesi’nin bu konuda hassasiyet göstereceğine ben eminim. Orada çok önemli tarihçiler, siyaset bilimciler var. Umarım uluslararası çapta hukukçular da konferansa davet edilir de, Lozan’da ve uygulamasında nelerin hak, nelerin haksızlık olduğu iyice ortaya çıkar. İnönü Vakfı da İsmet İnönü’nün nasıl bir belgeye imza attığını, hangi hakları korumaya aldığını Türkiye’ye gösterme fırsatı bulur.