Doğunun Paris'i Beyrut yaklaşık 4 yıl önceki limandaki o büyün patlama görüntüleriyle hafızlara kazınmıştı. Bugün yüne manşetlerde: İsrail ha vurdu ha vuracak. Ülkeler birbiri peşi sora vatandaşlarına Lübnan'a gitmeyin uyarıları yayınlıyor. Herkesin gözü ekranda düşecek bir altyazıya bakıyor: İsrail Lübnan'a saldırdı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Amerika Birleşik Devletleri'nde çok eleştirilen Amerikan Kongresi konuşmasından sonra ikili temasları sürerken düşen bir haber ile görüşmelerini yarıda kesip apar topar İsrail'e döndüğü haberinden bu yana herkesin akşında aynı soru: İsrail ne zaman saldıracak?
Bugün de sınıra askeri tankların ilerleyiş görüntüleri düştükten sonra İsrail'in Lübnan'ı vurma haberleriyle eş zamanlı ilginç bir haber düşüyor ajanslara: "Lübnan Dışişleri Bakanı: İsrail saldırıları durdurursa, Hizbullah Litani Nehri'nin ötesine çekilmeye hazır"
Halbuki bir gün önce 'Hizbullah'tan gözdağı' manşetli şu satırlar dolaşıyordu sosyal medyada: "Geniş çaplı bir savaşın patlak vermesine yol açsa bile herhangi bir İsrail askeri operasyonuna güçlü bir şekilde karşılık vereceğiz."
Bütün bu 'karşılıklı provakatif' açıklamaların kafa karışıklığı yarattığı bir tür 'müzakere' ortamında aşikar olan tek bir gerçek var o da bu yaşanan sürecin birilerinin ekmeğine yağ sürdüğü, faturanınsa masumlara çıkması.