Madem ağlayacaktın ne diye polemiğe girdin?

Maocu Kemalistlerin internet sitesinde yazan “doktor” yaftalı şahıs, hak ettiğim cevabı vermiş.

Bir sürü laf arasından seçebildiğim tek somut cümle şu oldu: “Sen bana sert dalıyorsun ama ben mizah yapıyordum...”

İlginç...

Hakikaten çok ilginç...

Demek ki Sabahattin Ali’nin katilini ele vermemek için bin dereden su getirmeler, “Hem Kemalist, hem solcu nasıl olunur?” sorusundan kaçmak için arsız bir teklifsizlikle “Ahmet, Ahmet” diye ünlemeler, mizahçı bir ruhun sabuklamalarıymış.

İlk mizah şaheseri “Ahmet Kekeç, bu ne Skeç?” başlıklı yazısı umumi beğeni kazanınca (ben de çok beğendiğimi söylemiş ve “devamını” istemiştim), hemen “Skeç 2” ve“Skeç 3” ü devreye soktu.

Biz de kasıklarımızı tuta tuta güldük...

Doktorumuz (bu arada “hekim” olduğunu öğreniyoruz) mizah yapıyor, güldürürken düşündürmeye çalışıyor ama olmuyor.

Düşündürürken güldürme yolunu seçse, daha etkili olur. Zira, milli iktisat siyasetiyle ilgili yazdıkları çok komik...

Buyuruyor ki, “Kapitülasyonları kaldırdık, ekonomiyi millileştirdik, bla bla...”

Kapitülasyonları kaldırdık da, ne oldu? (Kapitülasyonların kaldırılması gecikmiş bir karardır, onu da belirteyim.)

Dünyanın en ağır vergilerini koyduk...

Maliye’nin dizginlerini Almanlara teslim ettik...

Bir süre sonra da imparatorluğu batırdık.

Doktor, kendisini her yazıma, neredeyse her önermeme cevap vermek zorunda hissettiği ve cevap verdiği için, benden de karşılık bekliyor. Benim, onun sabuklamalarına ayıracak zamanım yok... Yerim de yok.

Kaldı ki, alıngan bir ruhla ne konuşabilirsiniz ki?

Kaçtır, kendisine “terbiyesiz” dediğimi yazıyor ve bu lafı çıkarmaya uğraşıyor...

Terbiyesiz biri olmadığı halde, böyle nitelendirilmek kanına dokunmuş...

Böyle olmadığını kanıtlamaya çalışırken adeta ağlıyor...

Üç şey söyleyip kapatacağım:

Bir, durup dururken birine “kaşındın” dersen, bu eylemin seni otomatikman “terbiyesiz” biri yapar.

İki, Attila İlhan’ın şiirlerini sevmek bir ayrıcalık mıdır? Sen bu ayrıcalığa sahipsin diye Attila İlhan hakkında konuşamayacak mıyız, onun ne kıratta bir Kemalist olduğunu tartışamayacak mıyız?

Üç, madem ağlayacaktın, ne diye polemiğe girdin?

Bir doktor daha...

Bu da Doktor Haluk Şahin...

Bu doktor, önceki gibi “terbiyesiz” değil... Belli bir terbiyeden, belli bir disiplinden geldiğini söyleyebiliriz. Üstelik, alanında (iletişim alanında) uzman biri...

Buyurmuş ki Haluk Şahin, “Türkiye, Hitler Almanya’sına benzemeye başladı.”

Nasıl mı?

Kendisi anlatsın: “Günümüz Türkiye’si ve medyasının Hitler Almanya’sıyla bir konuda benzerliği var. Nazi rejimi de basını terbiye ve ele geçirme operasyonuna, gazetelerdeki Yahudi ve solcu gazetecileri işten attırarak başlamıştı.”

Haluk Şahin’e de üç şey söyleyip kapatacağım:

Bir, “Takrir-i Sükûn” diye bir şey duydun mu? Madem iletişimcisin, duy... Duymadıysan, duyanlara kulak ver.

İki, bu nasıl “ele geçirme” operasyonudur ki, basının yüzde 70’i bel altı muhalefetine “kaldığı yerden” devam ediyor, devam edebiliyor.

Üç, işten attırılan gazeteciler konusunda bu kadar hassastın da, “28 Şubat’ın gazeteci kıyımında” neden ağzını açıp tek laf etmedin? Üstelik bir gazetede köşen vardı ama sen hiçbir şey olmamış, onca rezalet yaşanmamış gibi yazmaya devam ettin. Ve hiç utanmadın.