Galibiyet ve her türlü beraberlik dýþýnda, tek farklý yenilgi bile iþini görüyorsa; mehter eþliðinde Akýncýlar gibi saldýrmanýn elbette bir manasý yoktu. F.Bahçe bu gaflete düþecek takým deðildi... Olmasý gerektiði gibi ve olmasý gereken kývamda; “Akýllý/soðukkanlý/kontrollu” oyunu ile maça baþladý. Buna asla “Kapanma Futbolu” denmez... O baþka þey!
Feyenoord savunmasý, vahim ölçüde iki paslaþma hatasý yaparak; F.Bahçe’nin ekmeðine yað sürdü. Sow birini kaçýrdý ama, ikincisini affetmedi. Üstelik gene bir röveþata ile, golü taçlandýrdý. Bir kez daha jeneriklerin adamý oldu.
***
Öne geçiþ, F.Bahçe’nin güven duygusunu arttýrýnca; bazý riskler de yüklenerek, maça resmen ortak oldu. Uyumlu bir takým oyunu örgüsü içinde, pozisyonlar üretti. Kalesinde oluþan tehlikelerde de, Volkan Demirel’in saðladýðý “Hayat Sigortasý” vardý. Poliçe saðlam!
Kale direði de bizden yana pozisyon alýnca, zaferin ayak sesleri rap rap diye net ve tok bir þekilde çok erkenden duyuluyordu. Bayraklarý sandýktan çýkarmanýn zamanýydý.
Futbolda maç bitmeden hiçbir þey bitmez denir ama; mucizenin kendisi de mucizeye ihtiyaç duyuyordu. Erken sevinene ceza kesecek bir güç yoktu ortada... Bizimkiler yalnýz maçýn deðil, kaderinin de hakimiydi.
***
F.Bahçe’nin beðendiðim tarafý; 1-0 öne geçtikten sonra, bizim bu satýrlarda düþtüðümüz rahatlýða itibar etmemesiydi. Boþvermedi, koyvermedi, oyundan kopmadý. Saçma sapan bir savunma anlayýþýna bürünmedi. Rakibin bir ara artan baskýsýna raðmen, daðýlmadý. “Bir/Bütün/Tek vücut” olma özelliðini kaybetmedi.
Ýlli da bir þeylerini eleþtireceksek; sol kanatta Elia’yý tutmakta çok zorlandýðýný söyleyebiliriz. Adam Þener’in baþýný döndürdü. O kadarcýk kusur, kadý kýzýnda da olur!