Maden buldum, maden!

Bırakın “yeni yılın getireceklerini-götüreceklerini” tartışmayı. Koray Çalışkan hoca efendiyi okuyun...

Koray Çalışkan, biliyorsunuz, “yandaş olmayan” bir gazeteci-akademisyen...

Radikal gazetesinde yazıyor...

Boğaziçi’nde dersler veriyor, filan.

Derste ne anlatıyor, çok merak ediyorum... Kavramların kafasını gözünü yaran, sosyolojik vetirelerden habersiz ve CHP’yi ilerici, demokrat, çağdaş bir yapı sanan Koray Çalışkan öğrencilerine ne anlatıyor?

Biraz yukarıda “yandaş olmayan” ifadesini kullanmıştım ama Koray Çalışkan CHP için ölüyor... “Mustafa Sarıgül” ismi geçtiğinde adeta baygınlıklar geçiriyor.

Haftalarca Sırrı Süreyya Önder’e ağladı: “Niçin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına adaylığını koyuyorsun? Niçin Sol oyları bölüyorsun? Niçin işleri karıştırıyorsun? Amacın Kadir Topbaş’ın aradan sıyrılmasını sağlamak mı?” dedi.

Mustafa Sarıgül’e rakip ve şerik istemedi.

Başkalarının adaylığında “ihanet” ve “komplo” aradı.

Bunları demiş, diyebilmiş Koray Çalışkan “bağımsız gazeteci ve akademisyen” kimliğini korurken, asla böyle şeyler tevessül etmemiş gazeteciler “yandaş” sayıldı. Ve sayılıyor.

Dün bir yazısını gönderdiler...

Kaçırmışım...

Koray Çalışkan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul seferini anlatıyor. Daha doğrusu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun havaalanında karşılanışını hikâye ediyor.

Benzeri görülmemiş bir “yandaş yazısı...”

İnsana, “Nasıl kaçırmışım? Böylesi de kaçar mı?” dedirten bir yazı.

Bakalım:

Önce mahşeri bir kalabalık... Karşılamaya gelen ekip arasında ilk göze çarpan isimler İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı ve Mustafa Sarıgül... Kemal Bey’in konvoyu 1.5 saatte havaalanından çıkabiliyor. Konvoyu kurt işareti yapan MHP’liler, gökkuşağı bayrağıyla yollara dökülmüş gençler, folklor ekipleri, kadınlar, erkekler, çocuklar ve engelliler selamlıyor.

İzdiham o kadar büyük ki, konvoy ancak 5 saat sonra CHP İl Merkezi’ne varabiliyor.  

Otobüste de coşku hâkim... Sarıgül ve Kılıçdaroğlu, otobüsün önünde ayakta durmuş, halkı selamlıyor.

Kimler yok ki otobüste? Engin Altay, Akif Hamzaçebi, Bihlun Tamaylıgil, Sezgin Tanrıkulu, Erdroğan Toprak, Umut Oran...

Bir dolu da “yandaş olmayan” gazeteci...

Buradan da anlıyoruz ki, Koray Çalışkan’ı da otobüse bindirmişler...

Bu kez “otobüsün içinden” bildiriyor... Akif Hamzaçebi coşkulu kalabalığı görünce şöyle diyor: “Böyle kalabalık ve coşkuyu bir mitingde uzun zamandır görmemiştim. Böyle yürekten gelen coşkuyu da ilk kez görüyorum.” Lafı Engin Altay alıyor: “1977’den beri ilk defa böyle bir sahneyle karşılaşıyorum...” Engin Altay’ın sözünü Sezgin Tanrıkulu kesiyor: “Bu kadar kararlı ve inançlı bir coşku görmedim. Ben böyle bir heyecanı bir Nevroz’da gördüm, bir de burada...” Umut Oran hemen atılıyor: “İşte bu yüzden 91 gün sonra İstanbul bizim.”

Koray Çalışkan’ın yazısı bu şekilde devam edip gidiyor.

Hayır, yazıda herhangi bir problem yok.

Bildik yandaş yazılarından biri.

Başlığı görmeseydim, “Allah müstehakını versin Koray... Böyle de açık yandaşlık yapılmaz ki” deyip geçecektim. Belki üzerinde bile durmayacaktım.

Şimdi sıkı durun:

Koray Çalışkan hoca efendinin yazısının başlığı, vallahi de billahi de aynen şöyle, “İkinci Mustafa Kemal dönemi...” 

Mustafa Sarıgül’ün Mustafa’sını, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kemal’ini almış... Olmuş sana “Mustafa Kemal...”

Nasıl?

Zekice, değil mi?

Hayır, yorum yapmayacağım.

Koray Çalışkan’ı seviyoruz. Yorum bu olsun.