Ýçerde bir“maðduriyet gündemi” var. Dýþarda bir “Bahar gelecek söylemi” var.
Maðduriyet gündemi, “FETÖ baðlantýsý” iddiasýyla tutuklanan, devlet görevinden ihraç edilen insanlarýn “haksýz” þekilde cezalandýrýldýðý ile ilgili. Bir kýsým insan, “Ben FETÖ mensubu olmadýðým halde cezalandýrýldým” diyor, bir kýsmý ise, “Evet o yapý ile ilgim oldu ama bu ilgi, herkesin o yapýyý meþru kabul ettiði dönemlerdeydi, darbe gibi þeylerle de iþim olmaz” tarzýnda itirazda bulunuyor.
O yapý ile irtibatlý bulunup, þu veya bu þekilde yaptýrýma uðrayanlardan bir kýsmýnýn ise kararlý biçimde aidiyetini savunduðunu görüyoruz ki onlar için “maðduriyet gündemi”nin çok bir anlamý bulunmuyor.
Þu söylenebilir ki“maðduriyet gündemi”nin bulunmasý ve devletten - hükümetten “maðduriyetlerin giderilmesi”ni talep etmek demek, bir þekilde devletle-hükümetle iletiþim kurmayý istemek demektir. Yani darbeci bir örgütün “Sizi devirmek istedik, baþaramadýk, gücümüz yetse sizi yine devirmek isteriz” tarzýndaki kategorik tavrýndan farklý bir tavýrdýr bu. Tutuklu veya ihraçlar arasýnda iki tavrýn sergilendiði de gözlenmektedir.
“Maðduriyet gündemi”ile ilgili olarak ortada “güven sorunu” bulunduðunu ve bunun da “Gerçek maðduriyete karar verme güçlüðü”nü beraberinde getirdiðini söylemek mümkün.
Diðer alana gelince...
Þu sýralar “Bahar gelecek” söylemi tedavüle konmuþ durumda. “9 ay on gün sonra bebek doðacak”tý. 15 Temmuz'da düþük yaptý. Takvimler, takvimler... Þimdi bir kere daha pazarlanýyor bir takvim: Bahar gelecek.
Onbinlerce insaný cezaevinde býrakýp Amerika'ya - Avrupa'ya kapaðý atmýþ olanlar, orada her nasýlsa tezgahý iþletmeye muvaffak olanlar, halk dilindeki “Ölme eþeðim ölme, çayýr çimen ye de öl” türünden bir nakaratý, büyülenmeye teþne yüreklere pompalýyorlar.
Bahar gelecek!
Peki ne olacak baharda?
Bir dokuz ay on gün daha mý geçti yoksa haberimiz olmadan.
Bir davanýz olur, onu her türlü zorluða raðmen sürdürürsünüz. Bunu anlarým. Hicret de vardýr o süreçte, sürgün de vardýr, hapis veya ölüm de...
Bu iþ öyle bir iþ mi?
Siz, Mekke düzenine karþý Ýslam'ýn mücadelesini mi veriyorsunuz?
Firavun'a karþý Musa ve Harun musunuz?
Evet, bir “Ýslam çaðrýsý” ile baðladýnýz insanlarý bu yola. Ama götürüp o insanlarý, baþka mü'minlerin üzerine ateþ kusturmakta görevlendirmek var mýydý?
15 Temmuz gecesi kurþun yaðmuru altýnda hayatýný kaybedenler var, yaralananlar var. Ne diyeceksiniz bu insanlarýn yakýnlarýna?
“Dindar” bir kadroyu devirmek için darbe yapmaya ne zaman karar verdiniz?
Darbenin içinde varsýnýz. Varsýnýz! Varsýnýz!
Alman istihbaratçýnýn ya da Amerikan politikacýsýnýn sizi aklamasý boþuna.
Bu, bozacýnýn þahidi çýracý olur cinsinden bir þey. Bu, sadece Türkiye'yi vurmak için sizin kimlerle iþbirliði yaptýðýnýz gibi bir soruya cevap getiriyor.
Birileri ile “Tayyip Erdoðan düþmanlýðý”nda buluþmak da sadece sizin “Türkiye ile savaþ” görüntünüzü besler.
Bu askerler size baðlýydý ve darbeye karýþtýlar.
Adil Öksüzbilmem ne sizin adamýnýzdý ve darbede rol aldýlar.
Birileriniz “Þu günlerde albay olmak vardý heheheyyy!” dedi, birileriniz, son ana kadar darbenin baþarýlý olabileceði umudunu taþýdý.
“Dini zeminde oluþmuþ bir yapý”yý “silahlý terör örgütü” haline getirdiniz. Size “Alnýnýz secdeye gidiyor” diye en stratejik alanlarda sorumluluk veren “Alný secdeli adamlar”ý yok etmeye kalktýnýz.
Kan karýþtýrdýnýz “Hizmet” diye yola çýkmýþ bir harekete. “Hizmet”i yok ettiniz, “Din”den yola çýkan tüm yapýlarýn üzerine kuþku topladýnýz. Devlet bünyesinde çalýþacak “Dindar insan”ý kuþkulu hale getirdiniz.
Bahar gelecek öyle mi?
Bu doðrudan Hükümet yetkililerine, “Biz dýþarda tam bir fesat ocaðý olarak çalýþýyoruz, arkamýzda Amerika - Avrupa var, baharda da bir þeyler yapacaðýz, onun için o maðduriyet söylemine falan inanmayýn, kimse bizden kopmadý, içerdekiler de örgüt yapýsýný sürdürüyor, gözünüzü dört açýn” demekten farklý mý?
Bir nesli yok etme projesi haline geldiðinizin farkýnda mýsýnýz?