Mahalle baskısı Kuzu’yu yedi!

 
Altın Portakal, sinema entelektüellerinin maskesini düşürdü. Bence Kutluğ Ataman’ın Kuzu’su En İyi Film olmakla birlikte senaryo ve yönetmen ödüllerini de hak ediyordu. Ancak festivali ablukaya alan mahalle baskısı, Kuzu’nun da önünü kesti.
 

Altın Portakal bitti. Hem başlangıcı hem bitişi olay oldu. Aslında iyi oldu. Bu ülkenin entelektüel sınıfının bütün maskeleri düştü. Şimdi söyleyeceklerim “Bütün herşey iyi de birkaç uyumsuz problem çıkarıyor” tarzında anlaşılmasın. Biz de biliyoruz sıkıntılar olduğunu, kültür politikalarının reforma ihtiyaç duyduğunu, bazen sanatın özgürce ifade edilemediğini. Ama bir de güya bu özgürlüğü savunanların yaptıkları var. İşte Antalya özellikle bu grubun maskesini düşürdü. Zaman çizelgesini takip edelim. Önce Reyan Tuvi’nin belgeselinin sansürlenmesi meselesi. Bu konuda herkes fikir beyan ediyor, protestolar havada uçuşuyor. Ama hiç kimse olayın aslını tarafların hiçbirine sormuyor. Ne “Belgeseli seçtik ama organizasyon bize sormadan seçkiden kaldırdı” diyen önjüri, ne de önjürinin seçiminde bütün konuşmaların tutanaklarla tespit edildiğini söyleyen Altın Portakal’ın yetkilileri açıkça yaşananları bize yansıtıyor. Eğer ortada belirsizlik varken insanlar kesin yargılara varıyorsa kusura bakmayın ama bütün bu yargı sahipleri kötü niyetlidir. Başka bir şeyin peşinde koşuyorlardır. Ben size yargımı değil, kulaktan dolma bildiklerimi aktarayım. Kararı siz verin. Önjüri belgeselleri seyrediyor, Motor adlı filmin erotik sahneleri ve konusu ile ilgili belirsizliğe düşüyorlar. Sonunda sanıyorum festival komitesine bir görevlinin bu filmi seyretmesi gerektiğini, fikir almak istediklerini belirtiyorlar. Festival de büyük ihtimalle festivale bağlı olan bir hukukçuya bunu seyrettiriyor. O da “Bütün filmleri seyredeyim” diyor. İşte o an Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek filminde dönemin başbakanına edilen küfürü görüyor ve bunu tutanak olarak festivale bildiriyor. Sonra film kabul edilmiyor. Yönetmenle yapılan görüşmelerde o küfürün İngilizce alt yazıdan çıkarılma şartıyla film tekrar yarışmaya alınıyor. Tam bu noktada mahalle baskısı araya giriyor. Bütün belgesel yönetmenleri filmlerini çekiyorlar. Reyhan Tuvi de organizasyonla anlaştığı halde filmini çekiyor. Şimdi burada asıl büyük olay tutulmuş tutanaktan sonra filmin alt yazısındaki küfür tercümesinin çekilmesi mi yoksa ön jürinin erotik bir endişe duyup bir hukukçuya filmi göstermek istemesi mi? Bunun bu kadar basit bir cevabı varken hala tek suçlu olarak festivali göstermek Antalya’da Menderes Türel’in seçimleri kazanıp festivali düzenlemesine bir tepki değil mi? İşte bu iki yüzlülüktür. Gelelim yarışmaya ve ödüllere. 12 filmin hepsini seyrettim. Kuzu ve Sivas tartışmasız yarışmanın en iyi filmleriydi. Benim sinemasal görüşüme göre Kuzu bunların içinde en iyi olanıydı. Yani en iyi film ödülünü Kuzu almalıydı. Ama bu yetmezdi. Bence senaryoyu da, en iyi yönetmeni de Kuzu’nun yönetmeni Kutluğ Ataman almalıydı. Ataman’ın duruşu yüzünden haklı haksız birçok tepki var. Gezi sürecindeki tutumu bunun en büyük sebebi. Fakat sinemayla bunun ne ilgisi var? Ne yazık ki bütün bu baskılar, festivale gösterilen tepkiler Kuzu filmine sadece en iyi film ödülünün çıkmasına sebep oldu.

Bütün bu stres ve bunalım bazılarının dediği gibi değil Kutluğ Ataman’a yaramak tam aksine hak ettiği ödüllerin yarısını bile almamasına neden oldu. Kendine sinemacı diyen biri nasıl iyi bir filmin ödüllendirilmesinden rahatsızlık duyar? Bir çok arkadaşın Ataman’ın aldığı ödülden sonra “Evet Kuzu iyi bir film ama Kutluğ Ataman keşke ödülü almasaydı” tarzında tweetlerini okudum. Yapmayın arkadaşlar. Siz sinemacı mısınız politikacı mı? Hadi ideolojik bakıyorsunuz diyelim. O noktada da filmin mesajını reddedebilirsiniz. Hatta yönetmene taş atabilirsiniz. Öyle bir durum da yok ortada. Filmin mesajını ideolojik duruşunu da reddetmiyorsunuz ama yönetmen Kutluğ Ataman’ı ötekileştiriyorsunuz. Son olarak Vecdi Sayar’ın “AKP’nin Kuzusu ödülleri topluyor”, Barbaros Altuğ’un ise “Sanat sahici sanatçının ise değeri var” açıklamalarına birşeyler söylemeliyim. Yıllarca demokrat olduğunu söyleyen ve benim de içten inandığım Sayar’ın bu söylemi İstanbul Film Festivali’nin kurucularından olan bir isme hiç yakışmadı. Hatta ayıp oldu. Altuğ’a ise soruyorum kim karar verecek sahici sanatçıya? Sansüre hayır ama toplumsal lince evet diyemezsiniz. Yoksa en büyük sansürcü siz olursunuz.

Not: Altın portakal için yazacağım yazının başlığı yarışan 12 filmin dördünün komedi olması sebeyle “Gülen Portakal” olacaktı. Ama geldiğimiz noktada gülünecek birşey kalmadı.