Kavganýn çetelesini tutan ama merkeze koyduðu “Ýslamcýlýk” kavramýyla ilgili yüzeysel bilgi sahibi bile olamayan biriyle müsademe edecek, hele “Ýslamcýlýk” kavramýný tartýþacak deðilim.
Bugüne kadar, kendimle/siyasal duruþumla ilgili bir tanýmlama çabasý içinde olmadým, kendimi ideolojik karþýlýðý olabilecek bir kavramla, bir aidiyetle tanýmlamadým.
Buna ihtiyacým olduðunu düþünmüyorum.
Baþkalarý tarafýndan tanýmlanmýþ, sýnýrlarý çizilmiþ bir “inanç ve kültür ortamý”nda (dairesinde) bulunduðumu biliyorum. Bir aidiyetten geliyorum ve bundan rahatsýz deðilim. Bu bilgi yeterlidir.
Dolayýsýyla, “Ýslamcýlýk” kavramýnýn merkeze konulduðu bir tartýþmanýn, bir “yer kapma” ve “yakýn olma” savaþýnýn parçasý, aktörü ya da militaný deðilim.
Bunun kavgasýný da vermedim, vermiyorum.
Konusunun cahili olduðu besbelli o yazarýn iddia ettiði gibi, gazetemiz yazarlarýndan Ahmet Taþgetiren’le de bir kavgam, bir mücadelem, bir alýp veremediðim bulunmuyor. Yürüttüðümüz iddia edilen kavga “taraftarlar” ve “muarýzlar” oluþturmuþsa, bu tamamen benim ve kavga partnerim olduðu iddia edilen Taþgetiren’in ihtiyarý dýþýndadýr.
Evet, Taþgetiren’in bazý yaklaþýmlarýný itirazlarým oldu; bunlarý kýrmadan, dökmeden, özenli olmaya çalýþan bir dille köþemde ifade ettim. Bazýlarýna cevap aldým, bazýlarýna alamadým. Kaldý ki, itirazlarým/rezervlerim, merkezinde “Ýslamcýlýk” kavramýnýn bulunduðu tartýþmayla alakalý deðildir.
Konusunun cahili olduðu besbelli yazar, eski Baþbakan Ahmet Davutoðlu’na yakýnlýðýyla bilinen bir gazetenin (yani o gazetede toplaþmýþ kiþilerin), bazý Ýslamcýlar tarafýndan “Erdoðan düþmaný bir çete” olarak tanýmlandýðýný ileri sürüyor.
Söz konusu gazetedeki bazý köþe yazýlarýna itiraz ettiðim, bu itirazlarým zaman zaman birileri tarafýndan “Ýslamcýlýk” tartýþmasýna malzeme yapýldýðý için, ister istemez alýnganlýk gösterdim, gösteriyorum.
Kimseye “çete” yakýþtýrmasýnda bulunmadým.
O gazetenin varlýk sebebini, hangi siyasi yaklaþýmý benimsediðini, kimleri desteklediðini sorgulamayý zül addederim.
Kimi destekliyorsa, destekler.
Bana ne, sana ne, kime ne!
Sadece, o gazetenin bazý yazarlarýný ve o yazarlarýn temellük ettiði hoyrat, alaycý, çürütücü, haksýz dili eleþtirdim. Eleþtirilerimin bugün de arkasýndayým...
Sözcüve Cumhuriyet yazarlarýnda bile görmediðimiz kýyýcý dil, bu gazetenin yazarlarý tarafýndan bol bol tüketildi; “Hitler esintileri”nden “diktatör”e, “tek adam rejimi”nden “Midas’ýn eþþek kulaklarý”na... Berbat, çirkin, tahammülfersa bir dil...
Ýlaveten, “üst akýl” kavramýyla dalga geçen, Erdoðan’a diyemediklerini “üst akýl” kavramýný “karikatürize” ederek ve çürüterek demeye çalýþan, bütün bu demeye çalýþmalarýn sonucunda bizden “Erdoðan’ýn kötü bir yönetim sergilediði, bizi bütün dünyayla düþman ettiði, ekonomiyi batýrdýðý, AB hedefini boþladýðý, diktatörlüðe yöneldiði” þeklinde bir çýkarsama yapmamýzý isteyen haksýz bir dil.
Bu dilin kimin tarafýndan kurulduðunu bilmiyorum.
Bildiðim þu:
Bizi üst akýl kavramýyla tanýþtýran 15 Temmuz darbe giriþiminden sonra bu “dil” terk edildi.
Bu “dil”i icbar eden psikolojiyi, dileyen mahut “Reisçi-Hocacý” dilemmasý çerçevesinde görebilir, ona göre bir “pozisyon” belirleyebilir ve yeni pozisyonu doðrultusunda bir tavýr geliþtirebilir.
Ben bütün bunlarý bir “ahlak” ve “týynet” sorunu olarak gördüm.
Kimin ne kýratta “Reisçi” olduðu, kimin kendine “Hocacý” etiketini uygun gördüðü benim merak sýnýrlarýmýn dýþýndadýr.
Kimin ne oranda AK Parti’li olduðu da merak sýnýrlarýmýn dýþýndadýr.
Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn da söylediði gibi, AK Parti siyasi bir partidir.
Bu partiyi desteklemek için vasýf sahibi olmak, hele bir ideolojik çerçeveye girmek, Ýslamcý olmak ya da Ýslamcýlýktan uzaklaþmak gerekmiyor.
Konusunun cahili olduðu besbelli yazarýn cüretkâr indirgemelerine bakýp pozisyon alacak arkadaþlara þimdiden “hayýrlý olsun” diyorum ve bu defteri kapatýyorum.