Maklube sofrasında diz kıracağına siyaset yap!

Demokratik parlamenter sistemin sağlıklı işleyebilmesi, sağlıklı bir iktidar-muhalefet dengesiyle mümkün...

Dolayısıyla, “Kemalist-solcu” Fuat Bey’in, “CHP çok mu umurunuzda sanki!” suçlamasının bir karşılığı yok...

Bir anlamı da yok...

İtiraf etmek gerekirse, çok da umurumda değil...

Eski’yle bağını koparamamış, “kurucu parti” olmayı (daha doğrusu “biz kurucu partiyiz” iddiasını) “meşrulaştırıcı” bir unsur olarak kullanan, demokratik yarıştan pek de hazzetmeyen, iktidar umudunu darbelere ve siyaset alanındaki altüst oluşlara bağlamış, demokrasiyi“cumhuriyet düşmanlığı” olarak algılayan bir parti niye umurumda olsun?

Batsın...

Hatta beter olsun...

İster kapatıp yeniden açsınlar (Tarhan Erdem bunu öneriyor) ister vakıf haline getirsinler, ister müzeye çevirsinler, isterse “yatır” niyetine kullansınlar. Hepsi uyar...

Bizim derdimiz, demokratik parlamenter sistemin sağlıklı işleyebilmesi...

Bu da, sağlıklı bir muhalefet hareketinin oluşmasıyla, yani CHP’nin, doğru dürüst bir parti haline gelmesiyle mümkün...

Parti, Eylül’ün başında yeni bir kurultaya (bir diğer deyişle “baskın kurultaya”) gidiyor.

Burada amaç, kısa sürede toparlanması mümkün görülmeyen muhalefetin başını ezmek, Kemal Kılıçdaroğlu’nun koltuğunu sağlamlaştırmak.

Bir kısım CHP’liler, partideki problemin yönetim zafiyetinden kaynaklandığını ve yeni bir yönetimle (yeni bir genel başkanla) bunun aşılabileceğini düşünüyor.

Problem bu değil oysa...

Problem (kabaca özetlemek gerekirse), “ilkesizliğin, düstursuzluğun ve politikasızlığın” politika haline gelmesi...

Naçizane, bazı önerilerim olacak arkadaşlara... Hazır kurultay tantanası başlamışken...

Kolaylık olsun ve “anlaşılsın” diye maddeler halinde yazıyorum:

BİR- Çok kurultay toplamak, çok genel başkan değiştirmek marifet değil. Bir vakitler, “Bu iş Baykal’la olmuyor” düşüncesi etrafında kurultaylar topluyordunuz. Bir şey olmadı. Bu kez “Bu iş Kılıçdaroğlu’yla olmuyor”cular sahne aldı. Hangi iş? Önce ona karar verin. Ne tür bir iş yapmak istiyorsunuz ve bize nasıl bir ülke vaat ediyorsunuz? Zihninizi bu konuda berraklaştırın ve yapmak istediğiniz “iş” konusunda halkı ikna etmeye bakın.

İKİ- bir kısım ulusalcılar, partideki problemi “Kemalizm eksikliğine” bağlıyor. Daha az ya da daha çok Kemalizm’in partinize katacağı bir şey yok. Kemalizm, “Batı’ya yaklaştırıcı” bir pratik olarak, kendi dönemi içinde işlevseldi. Yararlıydı da... Ayrıca Kemalizm bir felsefe, bir ideoloji, bulunmaz bir doktrin değildir. İşlev yüklenmiş görece gevşek bir ideolojidir ve dönemini kapatmıştır... “Hayır, ille de Kemalizm, ille de Atatürk” diyorsanız, Atatürk’ün “rehberimiz akıl ve bilim olmalıdır” sözünü düstur edinin ve “akıl” temelinde politikalar üretin.

ÜÇ- Kılıçdaroğlu gider Muharrem İnce gelir, Muharrem İnce gider Emine Ülker Tarhan gelir. Bir şey değişmez... Kafayı değiştirmek iktiza... Elinizde kaset dolaşacağınıza, maklube sofralarında diz kıracağınıza, siyaset yapın, halkın yararına olabilecek şeyler söyleyin, fakir fukaranın derdiyle dertlenin... Dahası, “solcu” olun... Zor değil... Bakın etrafınıza, Batı’daki sosyal demokrat partiler nasıl yapmışsa, siz de öyle yapın. “Sol” düşünceyi yeniden tahkim edebilir, yeniden halkın vicdanı haline getirebilirsiniz. 

DÖRT- Bir programınız olsun: Ülkeyi nasıl yöneteceksiniz, kadim iç ve dış sorunlarımızı nasıl çözeceksiniz? Bu konuda somut ve inandırıcı şeyler söyleyin. Halk anlayacaktır... “Yeni Türkiye”, yeni bir siyaseti, yeni bir dili, yeni bir muhalefet anlayışını icbar ediyor. “Öteki”nin geriliği ve çağ dışılığı üzerine oluşturduğunuz siyaset dili iflas etti. Bunun toplumda bir karşılığı yok... Toplumda karşılık oluşturacak yeni bir “dil” üretin ve toplumun farklı kesimleriyle bağ kurmayı deneyin... Murat Belge, Şahin Alpay, Ömer Laçiner, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Mehmet Altan gibilerden de hususen uzak durun... “Dağdaki çoban”ın irfanı ve sağduyusu size yeter.

BEŞ- Bu iyiliğimi de unutmayın!