Malum zatın amacı Erdoğan’ı Yüce Divan’a yollamaktı

Malum zat (Ahmet Davutoğlu), Cumhurbaşkanlarının (özellikle son üç Cumhurbaşkanının) mal beyanında bulunmalarını istiyor. 

Şeffaflık icabıymış... 

Lafı eğip bükmeye gerek yok. 

Malum zat (yani Ahmet Davutoğlu) Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hırsız demeye çalışıyor. 

Biraz yürekli olsa, eylemin adını dosdoğru koyacak... “Siyasette şeffaflık” filan diyerek laf dolandırıyor. 

Şeffaflık iyidir… 

Dolayısıyla, Cumhurbaşkanları mal varlıklarını açıklamalıdır... 

Peki, Başbakanlar? 

Başbakanlar açıklamamalı mıdır? 

Özellikle “örtülü ödenek” paraları... 

Bu paraların nereye gittiği kalem kalem dercedilmemeli midir? 

Malum zat, biliyorsunuz, Başbakanlığa atandıktan sonra, 17/25 Aralık’ın mağdurlarını (bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı) Yüce Divan’da göndermek için çok çaba sarf etmişti. 

Tepki üzerine hedef daralttı. 

İsmi geçen “dört bakan” üzerinde yoğunlaştı. 

Medyadaki adamlarına da (Ahmet Taşgetiren gibi ilkesiz, düstursuz adamlarına) yazılar yazdırdı. 

Zarrab Amerika’ya kaçıp itirafçı olduktan sonra biraz sersemler gibi oldu, “işin ucu bana dokunur mu” saikiyle “Kimse Türkiye’nin İran’la ilişkilerini mahkeme konusu yapamaz” gibi laflar etmeye başladı ama kaşıkla verdiğini de kepçeyle aldı. 

Hem “kimse Türkiye’nin İran’la ilişkilerini mahkeme konusu yapamaz” diye efeleneceksin (üstelik bu açıklamayı yapmak için haftalarca bekleyeceksin), hem de “Kim servetini artırmayı planlamışsa, kim rüşvet almışsa, kim haksız kazanç peşinde olmuşsa... Onlardan da hesap sorulmalıdır. Hesap verme makamı New York değil Ankara’dır. Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleridir” diye tüy dikeceksin. 

Kim rüşvet aldı, bilmiyoruz. 

Bu konuda elimizdeki tek veri Ahmet Taşgetiren’in FETÖ tapelerinden elde ettikleri ve Amerikan makamlarıyla işbirliği yapan Reza’nın ifadeleri... 

Ki, bu iddialarda asıl amaç, muhayyel rüşvet olaylarını sorgulamak ve suçluları yargı önüne çıkarmak değil, dönemin Başbakanı Erdoğan’ı kriminalize etmekti. 

Bunu Davutoğlu bilmez mi? 

Davutoğlu’nun elinde, FETÖ belgeleri dışında, rüşvet iddialarını kanıtlayacak ve olayı Türk mahkemelerine intikal ettirmeyi gerektirecek bilgiler varsa, bunları açıklamalıdır. Yargıya yardımcı olmalıdır. 

Başbakanlığı döneminde bir girişimde bulunmuştu. “Bunu Cumhurbaşkanımız istiyor” diyerek, FETÖ iddialarında adı geçen dört bakanı Yüce Divan’a yollamaya çalışmıştı. 

Cumhurbaşkanının böyle bir şey istediği yoktu... 

Bu, sadece Davutoğlu’nun temennisi yahut isteğiydi. 

Söylemesi ayıptır, bu satırların yazarı, o günlerde, Davutoğlu’nun bu girişimine karşı çıkmış, bunun FETÖ kumpaslarını aklayacağını (meşrulaştıracağını) yazmıştı. Üstelik Davutoğlu, FETÖ’nün muhasarası altındaki Yüce Divan’ı işaret ediyordu ki, bu daha da vahimdi. 

Fakat bir dakika... 

Sizin “Yüce Divan” dediğiniz Anayasa Mahkemesi değil mi? 

Bildiğimiz Anayasa Mahkemesi... 

Son zamanlarda kendisini “Süper Yargıtay”, “Süper Danıştay”, “Süper Sayıştay”, hatta “Süper Yasama Organı” yerine koyan Anayasa Mahkemesi. 

Bu mahkeme, 61 Anayasası’yla birlikte ihdas edildi. 

Başbakan asanların çıkardığı “Tedbirler Yasası”nı hukuka uygun bulan bu mahkemedir. 

12 Eylül’de, varlık nedeni ortadan kalktığı halde, görevine devam eden bu mahkemedir.  

Refah Partisi’ni kapatan bu mahkemedir. 

Fazilet Partisi’nin, ileride RP’leşeceği ve “mutlaka suç işleyeceği” vehmini ciddiye alıp, kapatılmasına hükmeden bu mahkemedir. 

Başörtüsü hakkındaki yasayı yok hükmünde sayan bu mahkemedir. 

İktidar partisini (yüzde 47 oy almış AK Parti’yi) “irticai faaliyetlerin odağı” ilan eden bu mahkemedir. 

Meclis’e Cumhurbaşkanı seçtirmek istemeyenlerin iğvasına kapılıp “367 garabetine” imza atan bu mahkemedir. 

Davutoğlu’nun “gitsinler” dediği mahkemenin bazı üyeleri, bugün FETÖ’den tutuklu bulunuyor. Gitmeleri halinde, o bakanların başına neler getirileceğini tahmin edebiliyor musunuz? 

Peki, bunu “malum zat” tahmin edebiliyor mu? 

Bence ediyor. 

Çünkü “görevini” yapıyor.