Manevi bekamız için büyük hamle

Reyimi kullandıktan sonra, seçim neticelerini beklemeden yazı için bilgisayar başına oturdum. Şimdiden seçim neticesi hayırlı olsun… 

31 Mart yerel seçiminin, mukîm olduğumuz şehre belediye başkanı seçmekten öte bir mânâsının olduğunu, her kesimin kendi zaviyesinden bir bekâ meselesi olduğunu hakkalyakîn yaşadık. 

Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Cumhur İttifakı’nı kuran AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi idarecileri Müslüman Anadolu halkı için bu seçimin neden bekâ meselesi olduğunu her fırsatta anlattılar. Bizler de köşelerimizde yazdık. 

Mezkûr mevzuda anlatılanlar ve yazılanlar mevzunun zâhirî veçhesine taalluk ediyordu. Bekâ meselesinin bir de bâtın veçhesi var ki en mühimi de bu. Anadolu’yu Anadolu yapan temel unsurlara yönelik saldırılar. Hususiyetle de adına ‘Kur’an Müslümanlığı’ denilen sapkın akımın, Kur’an-ı Kerîm’in ruhuna aykırı olarak Peygamber Efendimiz’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yok sayarak kendi hevâlarına göre din uydurmaları. Ülkemizde Peygamber Efendimiz’e ve dolayısıyla da sünnetine yönelik saldırılar ‘Kur’an Müslümanlığı’ adı altında artış gösterdi. Hususiyetle de bu sapkınlık ilâhiyat fakültelerinde bazı öğretim üyeleri tarafından talebelere zorla kabul ettirilmeye çalışılıyor. Karşı çıkan talebelere de düşük not verilerek talebenin sene kaybına sebep oluyorlar. Kıt imkânlarla okulu bitirmeye çalışan talebe içinde fırtınalar da kopsa bir an önce mezun olmak için susmak zorunda kalıyor. 

Topkapı Sarayı’nda bulunan Mukaddes Emanetler odasındaki tozların bile özel kutulara konulduğu bir cemiyetten Peygamber düşmanlığına gelmek, hakikaten çok ilerlemişiz! 

Peygamber Efendimiz’i ve sünnetini itibarsızlaşma faaliyetlerini yapanlar her ne kadar Kur’an adına hareket ettikleri söyleseler de aslında hedef Kur’an! Ehl-i sünnetin ulemâsını kötülemekle başladılar, ardından sahabe efendilerimizi, onların ardından Peygamber Efendimizi ve sonra da Kur’an-ı Kerîm. Sonra diyorum ama âyetlerin değişmesini veyahut âyetleri Peygamber Efendimiz’in yazdığını söyleyen ilâhiyatçılar şimdiden televizyon dünyasının yıldızı oldular. 

Anadolu’yu Anadolu yapan temel unsurlara yönelik saldırılar tam mânâsıyla bekâmızın tehlikede olduğunu gösterir. Köklerinden koparılmış cemiyetleri fiillî olarak işgal etmeye bile gerek kalmaz; çünkü kalben ve fikren emre âmâdedir artık. 

Bu mânâdan olmak üzere Yazma Eserler Kurumu ve İSAM çok mühim bir hamle yaptılar. İmâm Buhârî Hazretleri’nin Sahîh-i Buhârî adıyla şöhret bulan el-Câmi‘u’s-Sahîh’in en eski ve eksiksiz nüshasının tıpkıbasımını yayımladılar. Osmanlı zamanı, Kur’an-ı Kerîm’den sonra, evde bulundurmanın şeref addedildiği, camilerde ve tekkelerde ders halkalarının kurulduğu Buhârî Şerif’in nasıl meydana geldiğini Üstad Necip Fazıl şöyle anlatır: “Buharî Hazretleri ömrü boyunca her birinin nimetini bir karınca gibi çetin mâniler üzerinden atlayarak taşıdığı ve ruh yuvasına yığdığı hadîslerin toplanması için de dev çapında ilmî cehdden sonra, her hadîs için ayrı bir gusül abdesti aldı, murakabeye vardı ve işin tahkikatını Allah’ın Sevgilisinden bizzat öğrendi… Büyük ilim ve marifet el ele…” 

Tıpkıbasımı yapılan eserle ilgili Yazma Eserler Kurumu şu bilgileri veriyor: “Yazma Eserler Kurumu ve İSAM işbirliği ile ilk cildi tıpkıbasım diğer cildi inceleme yazıları ve fihristten oluşan tanıtım kitabı olmak üzere iki cilt halinde yayımlanan Sahîh-i Buhârî tıpkıbasımı günümüzde Süleymaniye Kütüphanesi, Murad Molla, nr. 577’de kayıtlı bulunan yazma nüsha esas alınarak gerçekleştirilmiştir.” 

İnşaallah bu hamle camilerimizde tekrar Buharî Şerif ders halkaları kurmaya vesile olur. Mânevî bekâmızın devamlılığı bu tür hamlelerden geçiyor. Emeği geçenlerden Allah razı olsun.