“Havan batsýn Rasim Can biz matematiði deterjan markasý zannediyoruz sen matematiði oyuncak ettin oynuyorsun.” demek isterdim ama Rasim Can’ý görseydiniz güllaç hamuru gibi çocuktu onu incitecek laf etmeye vicdanýnýz elvermezdi.
Üst kat komþumuz Þirin Abla ile Kadir Abi ve tek, bi tanecik, sadece ve yalnýzca tek oðullarý Rasim Can. Söyleyiþimden anlaþýlmýþtýr herhalde Rasim Can’a pek düþkündüler.
Karý koca memurdu. Maddi durumlarý iyi, hayatlarý pek düzenliydi. Birazcýk Þirin Abla’nýn temizlik hastalýðý vardý. “Haftada bir kere oðlunu ve kocasýný deterjanla yýkamazsa uyku uyuyamaz.” derlerdi. Evlerine ben gittim. Gerçekten ev deterjan reyonu gibi kokuyordu. Ve insaný tedirgin edecek kadar düzenliydi. Düzenli evler hep sessiz mi olur bilmiyorum. Ben o ev kadar sessizine hâlâ rastlamadým. O sessiz evde Rasim Can sanki nefessiz yaþardý. Kadir Abi derseniz zaten çoktan teslim bayraðýný çekmiþti. Ve hayatýný kolay yaþamanýn metodunu bulmuþtu. Þirin Abla ne derse ne yaparsa asla itiraz etmemek. “Sen bilirsin sultaným” deyip geçmek. Mahallede meþhurdu bu söz. Birisiyle uðraþmak istemiyorsan “Sen bilirsin sultaným” derdin. Þirin Abla bu kadar baskýn karakter olunca Rasim Can da biraz içine kapanýk yetiþti. Çocuk sokakta oynamak yerine balkondan seyretmenin ustasýydý. Oyunlara karýþmazdý. Elinde de her zaman kocaman bir kitap olurdu. Bir gün sordum; “Neden hep kitapla dolaþýyorsun?” “Annem öyle istiyor...” deyince korktum, geri durdum “...annen istiyorsa tabi hürmet etmek lazým.” dedim. Þirin Abla ile uðraþýlýr mýydý?
Ama bir þeyi gözlemlemiþtim Rasim Can durumundan þikâyetçi gibi deðildi ki balkon demirlerinin arkasýnda tedirgin bir serçe gibi bakmasýna raðmen acý çekiyor gibi deðil de kendi çizgisinde yaþýyor gibiydi.
Rasim Can’ýn okul performansý efsaneydi. Derlerdi ki okuldaki matematik hocalarýnýn boyunu aþan soru olursa Rasim Can’a getirirlermiþ. Rasim Can da soruya sadece bakar, “...çözüm yolunu göstermem þart mý yoksa sonuç yeterli mi?” dermiþ. “Havan batsýn Rasim Can biz matematiði deterjan markasý zannediyoruz sen matematiði oyuncak ettin oynuyorsun.” demek isterdim ama Rasim Can’ý görseydiniz güllaç hamuru gibi çocuktu onu incitecek laf etmeye vicdanýnýz elvermezdi.
Ben kýyamazdým ama okulda yaramaz sýpalar çoktu. O çocuklar Rasim Can’a takýlýr canýný sýkarlardý ama Rasim Can çile dolduran derviþ sabrý ile sabrederdi o çocuklara. Sonra bir þey oldu ve o yaramazlar daðýldý. Rasim Can okulda hür general oldu kimse ona takýlamadý. Biraz araþtýrdým meðerse okulun en arýza çocuðunun bacýsý matematik ödevlerini Rasim Can’a yaptýrmaya baþlamýþ. Ve oradan gelen torpil ile Rasim Can artýk rahat bir nefes almýþtý. Rahat nefes dediysem teneffüse çýkmak yok sadece camdan hafif sarkarak elindeki simidi geveleyerek dýþarýyý seyrederdi Rasim Can.
Okul günleri normal günlerden daha hýzlý geçer. Zamanýn insanoðluna bir armaðanýdýr bu. Yaz tatilinde bazý günler canýnýzý sýkacak kadar uzun iken okul saatleri su tabiatlýdýr akar gider. Akýp giden okul günlerimiz içinde Rasim Can’ýn nefessiz, gölgesiz hali de pek kimsenin umurunda olmadý. Okul geldiði gibi gitti. Biz artýk son sýnýftaydýk. Ve okullar arasý bilgi yarýþmasý baþlamýþtý. Okulumuzu temsilen katýlan ekipte Rasim Can da vardý. Müdür Bey, Rasim Can ve diðer iki çocuðu merdivenlerin baþýna çýkardý. “Bu gençler okulumuzu temsil edecek. Alkýþlayýn bakayým.” dedi. Biz alkýþladýk. Rasim Can yine mahcuptu.
Yarýþmalar baþladý bizim okul Rasim Can sayesinde tozu dumana katarak ilde birinci oldu. Sonra bölge yarýþmasýna sýra geldi. Yarýþmaya kadar özel bir ekip Rasim Can ve diðer iki çocuðu yarýþ atý hazýrlar gibi çalýþtýrdýlar. Bazen Müdür Bey çocuklara kebap ýsmarlýyor yanýnda da kaymaklý ekmek kadayýfý söylüyordu ama Rasim Can evden sýký sýký tembihliydi ve kesinlikle dýþarýdan yemek yemezdi, yiyemezdi. Kebaplar gelip gidedursun Rasim beslenme çantasýna konulmuþ “anne yemeklerini” yiyerek hazýrlandý yarýþmaya. Ýþte o günlerde Þirin Abla’dan bir itiraz yükseldi. Müdür Bey, “Çocuklarý kendi aracýmla götüreceðim.” diyordu. Ama Rasim Can’ý yarýþmaya Müdür Bey deðil Þirin Abla ve Kadir Abi kendileri götürecekti. Müdür Bey’in þoförlüðü sakatmýþ ve böyle bir riske hiç giremezmiþ Þirin Abla. Müdür Bey nasýl alýnmýþtý. “Efendim diðer çocuklarýn caný yok mu? Onlarý da ben götüreceðim.” diyordu. Müdür Bey sinirlenince kekelemeye baþlardý. Bu sefer ne kadar sinirlendiðini anlayýn ki hiç konuþamadý. Sadece elindeki kurþun kalemi kýrdý.
Müdür Bey’in þoförlüðü millete eðlence konusu oldu. Müdür sokaktan arabasýyla geçerken çoluk çocuk sýraya diziliyor ve bir tören sýrasýnda gibi selam duruyorlardý. Müdür Bey ise Þirin Abla’ya kýzýyordu. Ýþte tam o günlerde bir laf çýktý. Lafý ortaya süren de mahallemizin en yaþlýsý Ruziye Bacý idi. Kimin bacýsýydý bilmiyorum ama gencinden yaþlýsýna hepsi “bacý” derdi. Ruziye Bacý dedi ki zamanýnda bu Müdür, Þirin’e talip olmuþtu. Hatta niþanlanacaklardý. Müdür bir gün arabayla gezdireceðim derken Þirin Abla’yý dereden uçurmuþtu. Bu kaza gerçekten oldu mu diye mahallenin yaþlýlarý hafýzalarýný yokladýlar. Yalan yanlýþ hatýrlayanlar oldu. Müdürün bir kaza kaydý vardý ama yanýnda oturan kimdi seçemediler. Hepimiz Ruziye Bacý’ya itimat ettik. Çünkü Ruziye Bacý’da bulunan hafýza herkesi korkutacak kadar saðlamdý. O kadar ki mahallede bir düðün olur. Kim kime zamanýnda ne kadar para takmýþ, kim kime altýn takmýþ hepsinin kaydý Ruziye Abla’nýn ezberinde dururdu. Ruziye Abla, Müdür Bey’e “kötü þoför” deyince herkes itimat etti. Ve yarýþmaya katýlacak diðer iki çocuðun ailesi de “...Müdür götürmesin çocuklarýmýzý.” dediler. Müdür Bey Þirin Abla’ya talip olmuþ eski âþýk pozisyonuna hiç razý olmadý. “Eski defterleri açmanýn ne lüzumu var efendim. Þu anda bize lazým olan þey dedikodu deðildir. Yarýþma adým adým yaklaþmaktadýr. Bu yarýþma da kazanýlýrsa bizi Türkiye çapýnda bir yarýþma beklemektedir. Ruziye Bacý baþka laf bulamamýþ mý?” diyordu. Ama Müdür Bey Ruziye Bacý’ya çok itiraz edemedi. Çünkü Ruziye Bacý’nýn kayýtlarda öyle þeyler ortaya çýkabilirdi ki Müdür Bey bile kendi hakkýnda o malumatý unutmuþ olabilirdi ve herkese rezil olmak vardý.
Lafý uzatmayalým yarýþma günü geldi çattý. Þirin Abla bir icat daha çýkardý. Neymiþ efendim Rasim Can diðer çocuklarla ayný arabada seyahat edemezmiþ. Çünkü o çocuklarýn biri sürekli burnunu çekiyormuþ ve Rasim Can alerjik bir çocukmuþ. Herkes ya sabýr çekti. Tamam dediler arabanýz da sizin olsun Rasim Can da yalnýz otursun. Üç araba yola çýkmaya hazýrdý. Öndeki arabada Þirin Abla Kadir Abi ve Rasim Can ikinci arabada yarýþmaya katýlacak iki çocuk ve üçüncü arabada Müdür Bey. Yarýþmaya çocuklarý uðurladýk. Dua edenler, arkalarýndan su dökenler ve yol için pasta börek hazýrlamýþ olanlar. Ellerinde balon ile aðlaþan bebeler... Hâsýlý bayram yeri gibi kalabalýktý. Yarýþmacý çocuklar yalancý pehlivanlar gibi ortalýkta hava atarak dolaþýyorlardý. Ama Rasim Can arabada oturuyordu. Dýþarý çýkmasý yasaktý. Tabi bu kadar toz duman bir ortamda ne iþi vardý dýþarýda dimi ama?
Yarýþmacýlar gittiler. Yarýþmadan haberler geliyordu. Müdür Bey akþamlarý evini arayarak haber ediyordu. Ve gözyaþlarýný tutamayýp aðlayarak bir haber uçurdu; birinci olmuþtuk ve çocuklar içinde esas teþekkürü Rasim Can hak ediyordu. Rasim Can diðer yarýþmacýlarý ters köþe etmiþ sorularý çekirdek yer gibi çýtýrdatmýþ atmýþtý bir kenara.
Onlarý karþýlamamýzý görmenizi isterdim. Belediye baþkaný bir konuþma yaptý. Siyasetçiler çocuklarý kutladýlar. Fotoðraflar çekildi, nutuklar atýldý kutlamalarda herkes vardý bir tek Rasim Can yoktu o evinin balkonundan seyretti. Bu kalabalýða giremezdi. Balkonun altýna gelip yukarý doðru baðýrdýk “ya ya ya þa þa þa Rasim Can çok yaþa”. Rasim Can balkon demirinden sarkarak el salladý. Ben görmedim ama görenler olmuþ. Aðlýyormuþ Rasim Can. Sevinçten mi yoksa aramýza karýþamadýðý için mi artýk orasý meçhul...
Türkiye genelindeki yarýþmada ikinci olduk. Herkes çocuklar gibi þendi. Aradan bunca zaman geçti hâlâ hatýrlarým. O günlerden kalan fotoðraflarda Rasim Can hep mahzun duruyor.
Aradan yýllar geçti. Rasim Can diploma biriktirme canavarý gibi girdiði her okulu derecelerle bitirdi. Ve sýra geldi Rasim Can’a iþ bulmaya kendisi il dýþýnda okumaya gönderilmemiþti de ailecek fakültenin bulunduðu ile göçmüþlerdi. Þirin Abla oðlundan ayrýlamazdý. Ýþte o günlerde Rasim Can’ýn fakültedeki hocasý Þirin Abla’ya ricacý olarak gelmiþ demiþ ki bu çocuðun önüne engel olmayýn yurt dýþýnda mastýr bursu kazandý býrakýn okusun. Þirin Abla küplere binmiþ. Ve hâlâ herkesin dilinde olan o cümleyi sarf etmiþti. “Ben mastýr castýr bilmem Rasim Can burada benimle kalacak... O kadar.” Ve hakikaten dediðini yaptý. Mastýra castýra yollamadý Rasim Can’ý. Çocuk fakültede asistan oldu sonra durmadý tabi akademik kariyer yaptý. Annesinin dizi dibinde oturmanýn mastýrýný yaptý desek yeridir.
Bütün bunlar bize birer hatýra olarak kaldý. Þimdi kim çocuðun üzerine fazla düþse ayný þeyi söyleriz “mastýr castýr bilmem o çocuk burada kalacak” der gülüþürüz...