Mavi alay ve tek parti diktatörlüðü

Yýl 1942; Refik Saydam ölmüþ, yerine Nazi Almanyasýna yakýnlýðýyla bilinen Þükrü Saraçoðlu baþbakanlýða getirilmiþ, Milli Þef Ýnönü tarafýndan. Ruslar Doðu cephesinde sürekli geri çekilmekte; Almanlar hem insanlarý bire kýrmakta hem de önlerine çýkaný yakýp yýkarak ilerlemekte. Öyle günlerdeyiz ki, baþta Cumhuriyet gazetesi basýn, çoðunlukla,  Nazilere övgüler düzmekte, Nazilerden yana savaþa girmemizi savunan devlet adamlarýnýn demeçlerini manþetlere taþýmakta. Ve Ankara, müttefiklere sezdirmeden Kýrým Türklerini, Almanlarý desteklemeleri için iknaya soyunuyor. Kýrým Türklerine “Tek Parti Hükümetinin teþvikiyle Nazi ordularýna kýlavuzluk yapmak ve istihbarat saðlamak amacýyla bir askeri birlik kurduruluyor; adýna da ‘Mavi Alay’ deniyor.”

Almanlarýn yanýnda savaþmanýn hem Kafkaslara hem de Kýrým’a özgürlük getireceðini fýsýldýyor Ankara:“Stalin’in de zulmünden sonsuza deðin kurtulacaksýnýz!” Kýrým Türkleri de var güçleriyle savaþýyor ancak 1944’de savaþýn gidiþi deðiþiyor, Almanlar geri çekiliyor. Mavi Alay da önce Kuzey Ýtalya’nýn Pazulla bölgesine yerleþtiriliyor; Kafkasya’yý andýran bu daðlýk bölgede yeni bir yaþamýn temellerini atmaya çalýþýyorsa da bu hayal uzun sürmüyor. Çünkü müttefikler Ýtalya’nýn kuzeyine doðru ilerlemekte. Kýrým milleti de kopup geliyor Rusun eklinden kurtulan çoluk çocuk, bu kez Avusturya’nýn yolunu tutuyor. Drau Irmaðý kýyýsýnda, Ober Drauburg yöresinde tutunmaya çalýþýyor. Ama çileleri bitmemiþtir henüz; Ankara’daki tek parti diktasýysa hepten sýrt çevirmiþ, onlarý tanýmazlýða yatmýþtýr artýk.

Ýngilizler giriyor Avusturya’ya ve 8. Ordu hepsini tutsak ediyor o saat. Bu tutsaklýðý kurtuluþ olarak görenler var; Ankara’nýn devreye gireceðini, kendilerini göçmen olarak kabul edeceðini sanýyorlar. Ýngilizleri dilekçe yaðmuruna tutuyorlar Türkiye’ye gitmek için. Ama Ankara hem duymaza hem de almaza yatýyor. Tam o sýrada Londra, yapýlan bir anlaþmayla Kýzýl Orduya teslim edilmelerini emrediyor! Ýngilizler Kýrým Türklerine, “Ruslardan öldürülmeyecekleri konusunda güvence aldýklarýný” öne sürüyorlar. Hepten yalandýr bu; güvence falan yoktur elbet!

Bu arada Moskova, gereken emri Kýzýl Orduya vermiþ Kýrým Türklerinin teslim alýnýr alýnmaz kurþuna dizilmelerini söylemiþtir. Bütün umutlar yok olmuþtur artýk. Ve o anda toplu olarak intihar etmeye karar verirler Sovyet askerinin eline düþmektense.

Çocuklarýnýn ellerini tutan kadýnlar kendilerini Drau Irmaðý’nýn buz sularýna atýyorlar; boðuluyor hepsi de. Hemen arkalarýndan binlerce Kýrýmlý daha ölümü seçiyor Rus’un kurþununa hedef olmaktansa. “Suda çýrpýnanlarýn çýðlýðýna, kýyýdakileri feryadýyla karýþýk dualarý karýþýyor; birkaç gün içinde 3 bin tutsak Drau Irmaðýnda boðularak ölüyor.”

Kalan 4 bin kiþi Ruslara teslim ediliyor. Kýzýl Ordu bu tutsaklarý trenle Rusya’ya götürmek istiyorsa da Türkiye’nin dýþýnda kalan bütün demiryollarý savaþta tahrip edilmiþtir. Moskova, Ankara’dan izin istiyor ve bu insanlarý kýþkýrtan, onlarý Nazi saflarýnda savaþa sürükleyen tek parti Ankara’sý o saat izni veriyor Ruslara! Tutsaklarýn yüreðinde yeni bir umut ýþýðý yanýyor, týkýldýklarý yük vagonlarýnýn deliklerinden Edirne’yi görünce. Anavatan onlarý yalnýz býrakmayacak, kapýlarý açýp salýverecektir hepsini. Olmuyor tabi. Umutlar kursaklarda kalýyor. Tren Kars’a varýnca haykýrýyorlar Türk askerine: “Bunlara býrakmayýn bizi; siz vurun!” Asker sýkýþmýþtýr emirle vicdan arasýnda. Ankara’dan gelen heyetse son tutsaða deðin hepsini Ruslara teslim edecektir. Derken vagonlardan birinin kapýlarýný kýrarak dýþarý fýrlayanlar kendilerini trenin geçmekte olduðu Serder Abad Kýzýl Çakçak barajýnýn sularýna atar; intihar eder. Bu son intiharlardan sonra 7 bin kiþiden geriye 2 bin kiþi kalýr Ruslara teslim edilen. Türk heyetinin gözleri önünde Kýzýl Ordu bu 2 bin kiþiyi de kurþuna dizer. Heyet kýlýný kýpýrdatmadan Ankara’ya döner.

Ýþte diktatörlük budur; diktatör önce kýþkýrtýr, sonra kýþkýrttýklarýna sahip çýkmaz, onlarý ölüme terk eder, “olur böyle vakalar” diyip yataðýnýn yolunu yutar...  

(Bknz: Avni Özgürel yazýlarý, Radikal Ekleri;  Milliyet 25.11.2008 vb.)