Mavi çanta...

Havada keskin bir sidik kokusu, her nefeste, alışmak bir yana, daha çok hissediyorsunuz... Az önce, ellerindeki kağıttan yapılma küçük Türk bayraklarını sallarken tam bir çocuk olan çocukla göz gözeyim... Bakışlarında “Tamam getirdiğiniz yardımla karnım bir ya da iki öğün doyacak ama sen gideceksin ben yine burada kalacağım” bakışı var. Bir çocuk bakışı değil bu, bir öfke ya da sorgulayan bir bakış da değil. Sadece “herşeyin farkındayım” diyen bir bakış...

Dünyanın herhangi bir yerinde yaşıtı bir çocuğun dikkatini oyuncakla, şekerlemeyle dağıtmak mümkün belki ama Darfur’daki mülteci kampında kalan o çocuğu kandıramazdım. Nedense Afrika’ya giden insanlar Avrupa’ya gidenlerden daha fazla resim çektiriler. Heyetteki arkadaşlarım o gün çocuklarla bol bol resim çektirdiler, ben beceremedim. Size anlattığım bu an Başbakan Erdoğan’ın Mart 2006’daki ziyaertinde yaşanmış bir andı. Şimdi o çocuk ne yapıyor, bakışları düzeldi mi, zaman zaman merek ederim...

***

Gazze’de Şubat 2008, soğuk bir hava... Bir gece önce Gazze’ye girip çıkan İsrail tanklarının vurduğu bir dairede anons çekiyorum. Vurulan oda çocuğun odası, ortalık gri moloz dolu, anons yaparken gözüme birden bir küçük bir mavilik takılıyor. Elimi uzatıp çekiyorum, çektikçe korktuğum başıma geliyor, evet bu o mavi çantalardan, dünyanın körlüğünü ve duymazlığını perdelemek için Unicef’in Gazze’de dagıttığı ve her çocukta olan çantalardan biri. Bir yandan bildik muhabir cümlelerimi kuruyorum diğer yandan önceki sabah küçük bir bedenin sırtına asılı okula giden bu çantanın sahibi artık nedenini hiç öğrenemeyeceği bir savaş yüzünden nefes almadığı aklıma geliyor. O gün kaydı kesmesem, anonsumu gözlerimden akan yaşlarla bitirsem belki o dönem çalıştığım kanal çok reyting alacak, çok popüler olacaktım. Ama kendimi bir akbaba gibi hissetmek istemedim. Profesyonelce olmayabilir ama insanca bir tavır bu. Ekranda bir gözüyle ağlarken diğer gözüyle monitöre bakmayı becerenler olduğunu bilmesem o haberi çekerken dur demezdim kameramanıma.

***

Dünyanın sevimsiz bir sürü yerini gördüm meslek hayatım boyunca. Erkeklerin, kadınların yüzü zaman içerisinde hafızamda karıştı da nedense çocukların yüzlerini, özellikle de bakışlarını unutamadım.

Ekranlarda Suriye konuşmalarını dinlerken, ölümlerden sadece bir sayı olarak söz edilirken aklıma hep o çocuklar ve gözleri geliyor. Bir kısmın gözleri bir daha açılmamacasına kapandı, bir kısmının bakışlarında o yaşta olmaması gereken acı izleri... Dünyaya çocukların gözlerinden bakmayı öğrenemedik bir türlü. Ya da sadece kendi çocuklarımızı sevip, onlara sahip çıkmanın tüm çocukları sevmek anlamına gelmediğini kavrayamadık...