Ben bu topa girmezdim ama düþündükçe tepem ata ata artýk farz oldu:
Muhâlefet Lideri Kemâl Kýlýçdaroðlu
“Frankfurter Allgemeine Zeitung”a verdiði bir mülâkatde demiþ ki “Türkiye Cumhûriyeti Baþbakaný Receb Tayyib Erdoðan’la SûriyeDiktatörü Beþþar Esad arasýnda sâdece derece farký vardýr.” ...Ve sonra hýzýný alamayarak eklemiþ: “Erdoðan terörü Sûriye’ye ihrâc eden adamdýr.”
Þâyet saray terbiyesiyle yetiþmiþ, âdetâ çýtkýrýldýmlýk ölçüsünde nâzik ve kibar bir insan olmasaydým bu satýrlarý okuyunca derdim ki ......
Fakat tab’ým bu tür ifâdelere elveriþli olmadýðý için elbet bundan sarf-ý nazar ediyor ve “Teessüf ederim, Bay Kýlýçdaroðlu!” demekle yetiniyorum.
Yetiniyorum, çünki maazallah mübârek Ramazan günü kalbini kýrmakdan endîþe ederim.
Öyle ya, þimdi atýlgan bir arkadaþ çýkýp da “Kemâl Kýlýçdaroðlu haddini bilmez edebsizinbiridir!” dese, aslýnda gerçeði dile getirmiþ olsa dahî bâzý kimseler o þahsýn biraz sertçe bir ifâde kullanmýþ olduðunu düþünebilirler. O bakýmdan bu tür fikirler beyân edilirken insanlarýn daha dikkatli bir dil kullanmalarýnda fayda mülâhaza edilebilir.
Tabii bu sâdece bir görüþ.
Baþka insanlar ise bunda bir fayda mülâhaza etmeyebilirler.
O bakýmdan bu tür prensipiyel hükümlerde hangi tarafýn haklý hangisinin haksýz, yâhut daha az haklý olduðunu saptamak bâzen problemli olabiliyor.
Deðil mi, þimdi Kemâl Kýlýçdaroðlu haddini bilmez edebsizin biri mi yoksa haddini müdrik ve müeddeb bir þahsiyet mi sualine doðru cevab verebilmek için daha önceki hitâbet örneklerine bakmamýz lâzým ki bunu yapdýðýmýz zaman karþýmýza pek de iç açýcý bir durum çýkmadýðý için fazla kurcalamamayý tercîh ediyoruz. Zâten bütün bir yazýyý Sayýn Kýlýçdaroðlu’na tahsîs edecek kadar müsrif de deðiliz.
Onun için þimdi gerçekden önemli bir konuya geçelim:
Sûriye’de fevkalâde kaygý verici bir durum devâm ediyor.
Bu vesîleyle þu husûsu da vurgulamadan edemeyeceðim: Büyük ve önemli devletler için yakýn ve daha geniþ çevrelerinde cereyân eden olaylarýn aþaðý yukarý tümü onlarýn ilgi alanýna girer. O bakýmdan Sûriye gibi üstelik sýnýrdaþ bir ülkedeki geliþmelerin Türkiye’yi yakýndan alâkadar etmemesi hemen hemen imkânsýzdýr. Üstelik Sûriye’nin en azýndan kuzey yarýsý Türkiye’nin devâmý gibi bir yer olduðundan bu etkilenme daha da bârizdir. Arab Yarýmadasý’ndaki sýnýrlarýn Birinci Cihan Harbi’nden sonra Batýlý sömürgeci devletler tarafýndan tamâmen kendi menfaatleri doðrultusunda ve bura halkýnýn menfaatleri zerre kadar gözetilmeksizin çizildiðini aslâ, ama aslâ unutmamalýyýz!
Þimdi doksan küsur yýl zor belâ ayakda tutulan bu yapý çatýrdayarak çöküyor. Baþka bir deyiþle bu bölgeden zorbaca ve düpedüz haydut metodlarýyla kovulan “Târih Baba” þimdi gümbür gümbür avdet ediyor!
Bu devâsâ coðrafyada yeni bir düzen kurulacak ve buna baðlý olarak sýnýrlar da yeniden Çizilecek.
Benim bu öngörümden birtakým “neo-osmanist” netîceler çýkarmak isteyenlere belki þunu hatýrlatabilirim:
Bu köklü deðiþim Türkiye “sâyesinde” deðil, hattâ daha ziyâde Türkiye’ye “raðmen” cereyân edecek! Çünki Türkiye onyýllarca bu bölgeye dönmek yerine oraya sýrtýný çevirmek iz’ansýzlýðýný göstermiþ bir tuhaf ülkedir.
Türkiye, mâzîsiyle kavgalý, târihiyle mahkemelik ve benliðinden ödü kopan bir ülkedir!
Türkiye bir vak’adýr!
Onun için bu deðiþimin baþlamasýnda bir rolü ve deðiþimde bir iddiasý olmamasý tabiidir.
Ancak insanlar gibi milletler de zaman zaman belirli bir rolü, hiç akýllarýndan dahî geçirmedikleri halde oynamaya zorlanabilirler.
Türkiye “orada” durdukça bir an gelip kendini sahnenin ortasýnda bularak repliðini telaffuz etmeye mahkûmdur.
Rahmetli yazmýþdý dersiniz!