Ýnsanlar genellikle kendi hatâlarýna mâzeret bulma eðilimindedirler. Tam filanca iþi halledecekken iþte geriden o kamyon geçmemiþ olsaydý ve saire...
Tabii bütün insanlar böyle deðildir ama hatânýn muhtemelen bizzat kendinde olabileceði ihtimalini ciddiye alanlarýn sayýsý pek de kabarýk sayýlmaz.
Ayný duruma devletlerin birbirlerine karþý davranýþ tarzlarýnda da rastlayabiliriz.
Oysa özeleþtiri, durumumuzun düzelmesine enikonu yardýmcý olabilir.
Öte yandan bunun tamâmiyle tersi bir davranýþ biçimi daha vardýr ki bence kýsmen psikopatolojinin ilgi alanýna girer diyebilirim. Bu mütemâdiyen kendini kötüleme ve yapdýðý iþleri küçümseme hali kanaatimce millî hasletlerimizden birini teþkil eder.
En kýsa ve “özlü” ifâdesini “Biz adam olmayýz!” hükmünde bulan bu hâlet-i ruhiye yüzünden olmadýk yerlerde hýzýmýzýn kesildiði ve hatta hiç gereði yokken fren yapdýðýmýz vâkîdir.
Ancak bu durmaksýzýn kendini hakîr görme hâlinin sýk sýk bir siyâsî taktik olarak kasden kullanýldýðýný da tesbît ediyoruz ki Türkiye’de maalesef muhâlefete düþen bütün partilerin klasik mücâdele yöntemlerinden biri olarak karþýmýza çýkar.
Ben 1945’de çok partili yaþama geçdiðimizden bu yana bir muhâlefet partisinin ilaç için “Bravo! Biz de olsak aynen böyle yapardýk!” dediðini hatýrlamýyorum.
Kýbrýs Meselesi gibi sözümona “ulusal”dâvâlarýmýzdan birinde dahî o sýra muhâlefetde bulunan formasyonlarýmýz en azýndan mýrýn kýrýn etmeden duramamýþlar ve o sýralar tabii ki henüz çok daha genç ve safderun bir kimse olan beni hayretden hayrete düþürmüþlerdi. Ama bu olaylar cereyân ederken muhâlefetde bulunanlar iktidarda ve berikiler de muhâlefetde bulunmuþ olsaydý, üstelik onlar da ayný politikayý izleyip ayný askerî tedbirlere baþvurmuþ olsalardý bile deðiþen birþey olmaz ve bu defâ onlar mýrýn kýrýn ederlerdi.
Þimdi denilebilir ki muhâlefetlerin görevi eleþtirmek olduðuna göre bunun yanlýþ bir yaný yok.
Yok ama eleþtirmek bir “araç” olmakdan çýkýp baþlýbaþýna bir “amaç” hâline gelirse o vakit aslî iþlevini kaybeder.
Ýktidâra geldiði ilk günden bu yana, ama “özellikle” son bir yýldýr Baþbakan Receb Tayyib Erdoðan’a yapýlan iþte tam budur!
Hele onun birtakým klasik ayak oyunlarý ve belden aþaðý “muþta” darbeleriyle “abandonné” etdirilemeyeceði iyice belli oldukdan sonra artýk iþ adamakýllý çýðýrýndan çýkdý ve “muârýzlarý” (okunuþu: Yeminli Düþmanlarý!) artýk “mezbûhâne” çýrpýnýþlardan meded ummaya baþladýlar. Bu mezbûhâne sözünün ne anlama geldiðini bilmeyenler mezbaha kelimesiyle bir baðlantý kurmayý denesinler.
Asýl konumuza dönecek olursak bugün Türkiye’nin bir çýkmaz sokaða girdiðini iddia edenler bir zahmet edip Türkiye’nin ekonomik verilerini þöyle bir inceleseler iyi ederler.
Þâyet o kesmezse bu milletin acabâ neden üç seçimdir ve üstelik yükselip yüzde 50’ye varacak þekilde Baþbakan Erdoðan ve kadrosuna teveccüh etdiði üzerinde bir mikdar kafa yorsunlar!
Þunu da bilsinler ki “bu adam”dan sandýk yoluyla kurtulmak mümkin olmadýðý takdirde artýk eskisi gibi otuz kýrk Yeniçeri kazýntýsý zâbit müsveddesiyle darbe yapýp baþbakan asma (sadrâzam kellesi alma!!!) devri bu ülke için kapanmýþdýr!
Üstelik TSK subay kadrosunun bu millete karþý henüz ödenmemiþ bir ÖZÜR BORCU bulunduðunu da unutmasýnlar!
Velhâsýl-ý kelâm þunu o odun kafalarýna nihâyet dank etdirsinler ki BU TÜRKÝYE’de artýk kendileri gibilerine ekmek YOKDUR!!!
Ýlle de vazgeçemeyeceklerse gidip kendilerine baþka bir Türkiye bulsunlar!