Meclis, devlete meydan okunacak yerdir

Hüseyin Gülerce ağabeyimiz (ki sevdiğimiz ve değer verdiğimiz bir ağabeyimizdir), Merve Kavakçı’ya yemin ettirmeyen Ecevit’in (Meclis kürsüsünden “Burası devlete meydan okunacak yer değildir” diye bağırmıştı) darbeyi önlediğini söylüyor.

Bir şeyleri önlediğini ben de düşünüyorum.

Önlediği şey darbe midir?

Emin değilim.

Daha doğrusu, sanmıyorum.

Bir şey yaptı ama... Yapmış oldu... En azından “laiklik, laiklik” diye

inleyen askerin gazını aldı ve “ahlaksız basının” daha da ahlaksızlaşmasını önledi.

Bunu “başarı” hanesine yazacaksak, evet, Ecevit başarılıydı. Fakat, bu başarıyı 12 Mart’ta gösteremedi. “Darbe bana karşı yapıldı” deyip CHP genel sekreterliğinden istifa etmişti. Alınganlık göstermişti yani.

Darbenin yönü “farklı” olsaydı, yani müdahaleyi Memduh Tağmaç ekibi değil de, 9 Mart’çılar (Cemal Madanoğlu ve İlhan Selçuk ekibi) yapsaydı, aynı sinik alınganlığı sergileyecek miydi?

Sanmıyorum...

Muhtıra radyodan okunduğunda salim arkadaşlar sevinmişlerdi, “bu gelenler bizimkiler” demişlerdi... Gelenlerin “beklenenler” olmadığı anlaşılınca da küsmüşlerdi.

Ecevit, küskünlüğünü “istifa”yla taçlandırdı.

Peki, 12 Mart’ta genel sekreterlik koltuğunu bırakan Ecevit, 12 Eylül darbesinde ne yaptı?

Ne yapacak, yine istifa etti.

Bu kez genel başkanlık koltuğunu bıraktı.

Bu hareketiyle neyi önlemiş oldu?

İşkenceyi mi? Partilerin kapatılmasını mı? Siyasi yasakları mı? Kenan Evren’in daha da ceberutlaşmasını mı?

Hayır.

İstifa ettiğiyle kaldı ve siyasi yasağı kalkar kalkmaz “aile partisi” olan DSP’yi kurdu. Koltuğunu da, “daha beceriksizi nasıl olur acaba?” dedirten Deniz Baykal’a kaptırdı.

Şunu demek istiyorum:

Şair, romantik ve iyi niyetli bir aydın olan, başka da bir şey olmayan, üstelik Türkiye’nin görüp göreceği en kötü yönetimlerde Başbakanlık yapmış rahmetli Ecevit,“küsmeleri” ve “alınganlıklarıyla” ünlü bir siyaset adamıydı.

Militarizme karşıydı ama “militer alışkanlıkların” geriletilmesi konusunda herhangi bir şey yapmadı.

Darbelerin gadrine uğramış siyasetçilerin başında geliyordu ama darbecilerle hesaplaşmayı aklından geçirmedi.

Kısacası, elini taşın altına koymadı.

Hüseyin Gülerce Bey, Ecevit’in bir değil, iki darbe girişimini önlediğini söylüyor.

Hikmet Sami Türk “yok böyle bir şey” diyor ama hadi birincisini biliyoruz diyelim... “Merve Kavakçı’yı Meclis’ten attırarak” tankları kışladan içeri soktu...

İkincisi hangisiydi?

Kime karşı planlanmıştı bu darbe ve Ecevit ne yaparak, hangi anti- militarist tavrı sergileyerek Türkiye’yi olası bir felaketten kurtardı?

Burada bir istihfaf ya da ironi yok.

Gerçekten bilmek istiyorum.

Bir şey daha:

Ecevit’in, “Burası devlete meydan okunacak yer değildir” sözü, ahlaksız medyadan büyük alkış almıştı, hatırlayacaksınız... “Burası” (yani Meclis), tam da devlete meydan okunacak yerdi oysa.

Hüseyin Gülerce Bey de bu görüşüme katılacaktır:

Ecevit o günkü davranışıyla, evet, askerin gazını aldı ama aynı zamanda parlamento sözcüğünün “içeriğini” boşalttı... Çünkü demokrasilerde, halk, ancak ve sadece “parlamento” eliyle devlete meydan okur.