Meclis slogan atma yeri değildir!

Kavgalara küfürlü tartışmalara, mikrofon kırıp tokmak sallamalara ve de kürsü önünde altı saat oturmalara sebep olan İç Güvenlik Paketi, CHP, MHP ve HDP gibi üç benzemezi yapışık müttefik haline getirdi ama gösterilen direnç, paketin görüşülmesini engellemeye yetmedi. 

Muhalefetin hal ve gidişatına bakınca, paketin içeriğine yapıcı eleştiri getirmek ve toplum yararına ortak bir noktada buluşmak gibi bir dertlerinin olmadığı da anlaşılıyor. 

Meclisi çalışamaz hale getirmeyi, genel kurulu Bu daha başlangıç. Mücadeleye devam” sloganlarıyla çınlatmayı siyaset sanmanın dayanılmaz hafifliğiyle sarhoş ne yazık ki muhalefetimiz.

Toplumu küçük görme arazları bir yana, toplumun omurgasını ve ana gövdesini oluşturan büyük kütlenin güven içinde değişme arzusuna da körler.

Halkı bu paketin gerekliliğine ikna edenin, Hükümetin açıklamalarından çok kendi siyasetleri ve Meclis’te gösterdikleri şiddetli direnç olduğunu dahi fark edemiyorlar. 

Küçük bir azınlığın “yaşa, var ol, diren” tezahüratını Türkiye’nin sesi sanıyorlar. 

Halk görüyor, muhalefet kör

Türkiye toplumu, sınırlarının hemen dibinde kafa kesen, çoluk çocuk demeden insan öldüren yönetimlerin ve terör örgütlerinin yarattığı büyük tehlikeyi görüyor.

Oradan can havliyle kaçan komşularına gönül rızasıyla kucak açıyor ama oradaki terörün kendi evine sıçramasını da istemiyor.

Güvenlik paketiyle bu tehlike arasındaki bağı görüyor ve paketi zımnen onaylıyor.

Dünyadaki kurulu düzenin hallaç pamuğu gibi atıldığını görüyor halk.  

IŞİD’in aniden nasıl yaratıklandırıldığını da.

Gezi sırasında sivillerin, Kobani ve Cizre olayları sırasında çocukların kamuflaj olarak kullanıldığını gördüğü gibi tıpkı.

Ve oy verdiği partilerin siyaset üretmeyip sokak çağrısı yaptığını, kendisinin arkasına saklanarak nara attığını da.

Şantaj yapma siyaset yap! 

CHP’den milletin vekilliği yerine halk kışkırtıcısı olmayı seçen Hüseyin Aygün “Sokakta mücadeleyi örgütlemeliyiz” derken aynı partiden Melda Onur “Meclis önemli ama ben sokağa çıkmayı seçtim” diyordu.

Genel başkanları Kılıçdaroğlu ise “Süreç uzarsa halkın direnme gücü ortaya çıkacaktır” demekten çekinmiyordu.

Kendini ve partisini imha edip topu halka atarken. Hem de seçimlere üç ay kalmışken. Tabanını sokağa her çağırdığında en az birkaç tabut birden devşirildiğini ve “dirilerin ölmesi karşılığında isyan ruhunun dirildiğini” çok iyi bilen Selahattin Demirtaş ve Kürt siyasi hareketinden kimi isimler, kâh “bu paket çıkarsa...”, kâh “HDP barajı aşamazsa”... diye diye sokağı işaret edip durmakta.

Güvenlik paketi halkın talebi

Lakin işte halk, bütün partileri gözetliyor!

Çoluk çocuğunu güven içinde büyütmeyi, mevcut meselelerinse uhulet ve suhuletle halledilmesini isteyen Türkiye toplumu bir değerlendirme yapıyor şu an.

Kararını 7 Haziran günü sandıkta bildirecektir.

Muhalefet partilerine oy veren kesimlerin de özgürlüklerini güven içinde kullanmak istediğine şüphe yok. Türkiye siyasetinin halihazırda en dramatik noktası da burası zaten.

Parti tabanlarıyla tavan arasındaki makas giderek açılmakta.

Siyasi yelpazenin zıt kutuplarını oluşturan partileri Meclis’te kol kola, diz dize getiren “paralel dizaynın” aynı anda parti tabanlarını sokağa dökme ve birbirine kırdırma isteğini bu halkın anlamadığını sanmak ne büyük gaflet!

Ya da Cumhurbaşkanının kızı Sümeyye Erdoğan’a yönelik suikast iddiaları Star ve Akşam’da yayınlandığında CHP’nin adı geçen partililerle ilgili makul bir açıklama yapmayıp her durumda twitter şeyi Fuat Avni’yi referans göstermesini...

Yahut Gürsel Tekin’in “seçimleri kazanalım hele, bu gazetelere el koyacağız el” diye efelenmesini...

Meclise değil sokaklara ve kaos planlayıcılara bel bağlayanların kendilerini nasıl bir gelecek beklediğini görmesi için 2007’de Meclisi kilitleyen DYP ve ANAP’ın akıbetine bakması yeter!