Medyada üç tarz

İktidar için ‘ateşten gömlek’ denildiğini herhalde duymuşsunuzdur. Partilerini iktidara taşıyıp ülkeyi yönetme görevini üstlenenler, Adnan Menderes’ten beri, ‘kefen’ ile aralarında irtibat kurar. Sadece liderler de değil; iktidardaki partinin her düzeydeki kadroları, çevrelerine lâf anlatmaktan yorgun düşer...

Kolay değildir ‘iktidar’ olmak...

Daha zoru medyada ‘iktidar yanlısı’ olmaktır. Kendisini konuşlandırdığı ‘ezeli muhalif’ kürsüsünden her geleni eleştiren yazarlar vardır; eleştiri oklarının ucunu yalnızca askeri müdahaleler döneminde yumuşatırlar; bir süre sonra yeniden bilemek üzere... Kadı kızında kusur bulunur da icraat yapan siyasi kadrolar, bürokratlar ve taraftar kitlesinde hata yapan olmaz mı? Olur elbette. ‘Muhalif gazeteci’ için malzeme her zaman bulunur.

Bunların bir kısmı düpedüz sahtekârdır. Evinde kurulan koalisyon hükümetini gizlice kollar; bir yakınının terfisi için yüz suyu döktüğü siyasiye methiyeler düzer... Evinde temelleri atılan hükümeti ilk ayak sürçmesinde, terfiyi gerçekleştiren bakanı da akabinde hedef tahtasına yerleştirmeyi marifet bilir.

Ülke için iyi şeyler yapılıyormuş, uluslararası arenada sözü dinlenir hale geliniyormuş, refah yaygınlaşıyormuş... Bunlardan heyecan duymaz, işler tersine döndüğünde, “Dememiş miydim?” deme zevki için alesta bekler ‘muhalif yazar’...

Aslında her gün yazı yazması, farklı manşet peşinde koşması gerekmez; uzun mesleki geçmişinde birbirine benzeyen pek çok manşeti, sözcüğü sözcüğüne tıpatıp yazıları vardır... Arşivi her gününü kurtarır muhalif medya mensubunun...

Esas işi zor olan, bir siyasi projeye kendisini yakın hisseden yazarlardır; özellikle de projeyi savunan partiye halk iktidar olma ve programını hayata geçirme vizesi verdiğinde... Bir yandan ezeli muhalifler korosuyla iktidara gün yüzü göstermemeye yeminli unsurların haksız ve acımasız saldırılarını def etmeye çabalarken, bir yandan da iktidarın vaatlerini yerine getirmesine, hedeften sapmamasına göz kulak olmak zorundadırlar.

Ne kadar çetrefil bir iştir bu, ancak işin içinde olanlar bilebilir. ‘Ateşten gömlek’ ne ki, ya da ‘kefen’; hak etmediği aşağılayıcı, tahkir edici ne kadar sıfat varsa üzerine bocalanması, itibar suikastıyla her gün öldürülmesi mukadderdir her şeye şaşı bakmayan yazarın...

Son zamanlarda bu iki medya anlayışının çatışması sırasında işi daha da zorlaştıran yeni bir unsurun devreye girdiği fark ediliyor. Aslında kadrosuna tepeden baktığı, genel hatlarıyla projesiyle mutabık kalmadığı halde bazı ‘reformlar’ yüzünden iktidarla yol arkadaşlığı eden bir grup yazar, ya beklediğini aldığı ya da hiçbir zaman alamayacağını sandığı için, birdenbire tavır değişikliğine gidiverdi.

Eleştiriden bahsetmiyorum, açtıkları tam bir topyekün savaş... Sırtlarında nasıl olsa yumurta küfesi de yok...

Özellikle ‘muhafazakâr’ projesi ile görüşleri uyuştuğu için iktidarı destekleyenler üzerine dört koldan saldırıyorlar... Geçmişte aynı safta yer aldıkları kişilerden gelen tarizlere en ölümcül cevapları vermekten çekinmiyorlar. Zaman zaman haklı eleştirileri de oluyor, ama topyekün saldırı yaklaşımı yüzünden o eleştiriler güme gidiyor.

Olan, okurlara oluyor.

Medyanın bir savaş alanı olması gerekiyor mu, kendi hesabıma kuşkuluyum.