Megaloman olabilirsin ama önce adam ol

Sevgili, acıklı, aynı oranda da sefil yurdumuzda böyledir... Biri bir şey keşfeder, bir tavır geliştirir, yeni bir diskur edinir; matbuattaki fikir hareketi birden o keşfedilen “yeni şey” üzerinden dönmeye başlar.

Bir vakitler, “yetmez ama evet” diye bir slogan vardı.

Kısmi anayasa değişikliğini savunanlar; sağcısı, solcusu, devrimcisi, liberali, dindarı, laieki, sanatçısı, yazarı; durumlarını bu sloganla açıkladılar. İşe yarayan bir buluştu...

Bir ses sanatçısı vardı.

İsmini çıkaramayacağım... Harun’lu bir şeydi...

Mesela o da “yetmez ama evet” diyordu.

Sonradan, internet üzerinden, siyasi konularda ahkâm keserken ve Perinçekleşirken yakalandı ama bir defa demiş bulunmuştu. Hem “yetmez ama evet” diyeceksin, hem de “evet” dediğin şeye savaş açacaksın. Böylesine tuhaf ve ne yaptığını bilmez arkadaş...

Demokrasi paketi açıklanınca, slogan yeniden hortladı.

Pakete destek verenler de, karşı çıkanlar da, tavırlarını, cari slogan üzerinde “esprili çeşitlemeler” yaparak ifade etmeye başladılar.

Başbakan’ın “diktatörlüğe kaydığını” söyleyerek cuntacı geçmişine selam yollayan Hasan abi mesela, aylar sonra “yetmez ama evet” çizgisine geldi.

Başbakan’ın bir hekime görünmesi gerektiğini söyleyen eski Perinçekçilerden Şahin Alpay da “yetmez ama evet”çi oldu.

Paket iyiydi ama “devamı” gelmeliydi...

Daha çok demokratikleşmeliydik.

Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirmeliydik, Terörle Mücadele Kanunu’na çeki düzen vermeliydik, Alevi açılımı yapmalıydık.

Hepsi de kendi içinde haklı ve tutarlı öneriler...

Biri de çıktı, “yetmez ama hayır” diye bir slogan attı ortaya...

Pakette vaat edilenler iyiydi ama Başbakan bunu bir lütuf gibi sunuyordu; dolayısıyla “değersizdi” ve reddetmek gerekiyordu... Üstelik, paket, “daha fazlasını vermeye muktedir” birinin elinden çıkmıştı. Bu da reddetmek için yeterli nedendi.

Biri de çıktı, niçin “yetmez ama evet” sloganından nefret ettiğini yazdı.

Klişelerden nefret etmek ve “klişelerle savaş”ı bir espri yordamına dönüştürmek anlaşılır bir şeydir... Oysa burada nefret edilen şey, mahut klişe değil, mahut klişenin yeniden hortlamasına vesile teşkil eden bir paketin, yine nefretin odağına yerleştirilen bir siyasetçi tarafından açıklanmış olması.

Hadi daha açık konuşalım:

Klişelerden değil, Erdoğan’dan nefret ediyorlar.

Ki, giderek “patolojik hal” alan bir nefret bu...

Mesela şu tür şeyler yazıyorlar: “Paket iyi ama bunu bir lütuf gibi sunma... Bizden minnet duymamızı bekleme... Biz hiçbir zaman yaşasın hükümetim, var olsun hükümetim, ellerin dert görsün hükümetim, iyi ki iktidarda sen varsın hükümetim demeyeceğiz...”

Kim bu arkadaşlardan “minnet duymalarını” bekliyor bilmiyorum ama mahut demokrasi paketi, doğal olarak, kimileri tarafından desteklendi, kimileri tarafından eleştirildi.

Burada ele almamız gereken konu, kendilerini “destekçi” kesimden gören bazı arkadaşlarımızın, Başbakan’la kurdukları aşk ve nefret ilişkisi...

Siyasete “aşk ve nefret” görüngesinden bakmak, işe “duyguları” karıştırmak nasıl bir şeydir?

Normal bir şey değildir herhalde

Bir şey yapılıyorsa ve kötüyse, eleştirirsin...

İyiyse desteklersin...

Kimse senden minnet duymanı, abartılı tavırlar sergilemeni, yapılan şeyi yüceltmeni beklemiyor... Kimse sana, “Açıkladığı paketlerle bizi demokratikleştiren yüce hükümetimize en derin saygılarımı sunarım... İşte benim hükümetim” demeni beklemiyor.

İyiyse destekle birader...

Kötüyse destekleme... Varsa eleştirilerini sırala.

Bu dilden, bu üsluptan, bu güya kendisini ezdirmeyen ama aşağılama hakkını elinde bulunduran tok satıcı tavrından vazgeç.

Hep verene değil, biraz da vermeyene karşı “kıyıcı” ol.

Hülasa...

Megaloman olabilirsin... Ol... Ama önce adam ol.