Mehmet Altan meselesi

Ses kaydı... Tape... Mağduriyet... Başbakan’ın talimatı... Efendim basın özgürlüğü... Mehmet Altan’ın yazısına bile tahammül edilmedi... Bu kadar da olmaz...

Hepsi iyi hoş da, Mehmet Altan, tapelerde sözü edilen yazısından bir yıl sonra kovuldu.

Star gazetesinin başyazarıydı...

Kovulmasına gerekçe, PKK’ya yakın bir haber ajansına verdiği demeçti... Demecinde, gazetesini şikâyet ediyordu, çalıştığı kuruma alenen saygısızlık yapıyordu.

Gazetesine saygısızlık yaptığı için kovulan ilk ve tek başyazar olarak tarihe geçti.

Mustafa Karaalioğlu’nu bu tasarrufundan dolayı kutlamıştım.

Bu vesileyle, bir kez daha kutluyorum...

Hidayet Hanım’la ilgili duruma gelince...

Kendisi, “Kovulmadım, istifa ettim” diyor.

İstifasını gerekçelendirdiği yazısı internet ortamında kayıtlıdır. Meraklısı ulaşabilir...

Madem her işin başı “basın özgürlüğü”dür, dün gece internete düşen ve Mustafa Karaalioğlu’na ait olduğu söylenen illegal ses kaydını, “Vaaay, bu kadar da olur mu?” nidalarıyla karşılayan arkadaşlara tecessüs geliştirmeleri gereken iki konu öneriyorum:

BİR- Birazcık da şu dinlemelerle ilgilenseniz... Kimlerdir bu ahlaksızlar? Merak etseniz...

İKİ- Bir dönem Taraf gazetesinde çalışan Tuncer Köseoğlu şöyle diyordu: “Taraf’ın yönetici kadrosu tasfiye edildi. 25 yazar gazeteden ayrıldı. Gıkınız çıkmadı. Ayrıca bu tasfiyeyi yapan da, planlayan da, Pensilvanya’ya gidip icazet alan Mehmet Altan’dı. Özgür basın bunu da yazsın.”

Buyurun...

Sündürmeniz gereken iki konu... Başkalarına pislik atanların elleri ne kadar temiz, bir de kendi gözlerinizle görün ve zahmet olmazsa bu konuda da bir “durum değerlendirmesi” yapın...

Korkunç itiraf!

Başbakan Erdoğan, miting meydanlarında, 27 Mayıs öncesinde atılan manşetlerle, bugün atılan manşetler arasındaki “paralelliğe” vurgu yapıyor.

Benim de aklıma, boşboğaz gazetecinin itirafları geldi...

Menderes döneminde gadre uğradığını söyleyen (CHP’nin yayın organında çalışıyordu, bir yazısından dolayı hapse atılmıştı), bir dönem Çankaya’da Demirel’in basın danışmanlığını yapmış “ağzı kalabalık” bir gazeteci...

Menderes dönemini “yargıladığı” kitabında şöyle diyordu: “1954 seçimlerinde büyük oy çoğunluğu ile yeniden iktidara gelmesinden sonra Menderes’in gem vurulmaz hırsına, tarihe ‘ülkeyi bir baştan öteki başa imar etmiş Başbakan’ olarak geçmeyi öngören ihtirasına artık bir yerde ‘dur’ demenin ya da bu gidişi frenlemenin gerekirliğinde çok kişi birleşiyordu. Basına iş çıkmıştı.”

İlginç değil mi?

Ülkede görülmemiş bir kalkınma seferberliği başlatılmış...

Fabrikalar açılıyor, devasa yatırımlar yapılıyor, işsizlikle mücadele ediliyor...

Bir yandan karayollarıyla kentler, kasabalar o güne dek görülmemiş bir hızla birbirine bağlanıyor; diğer yandan tarımsal kredilerle satın alınan traktör ve modern tarım girdileri ile ekim alanları genişletiliyor...

İşte bu “parlak dönem” için boşboğaz gazeteci şu değerlendirmeyi yapıyor: “Menderes’in, tarihe ‘ülkeyi bir baştan öteki başa imar etmiş Başbakan’ olarak geçmeyi öngören ihtirasına artık bir yerde ‘dur’demenin ya da bu gidişi frenlemenin gerekirliğinde çok kişi birleşiyordu...”

Hakikaten çok ilginç!