Memleketim: Üsküdar...

Þehirlerin de týpký insanlar gibi bir kaderleri olduðu söylenir. Üsküdar'ýn kaderi de Ýstanbul'u gözünü bile kýrpmadan seyrederek hýfzetmektir, desek yanlýþ olmaz. Üsküdar, mescitlerinden yükselen ezan nidalarýyla Ýstanbul'un kulaðýna Ýslam'ý fýsýldayan þehirdir. Allah kýyamete kadar Üsküdarýmýzýn ve Ýstanbulumuzun minarelerinden ezanlarýmýzý eksik eylemesin.

Ýstanbul'un en güzel ezanlarýndandýr: Mihrimah Sultan Camii ile Atik Valide Sultan Camiinin karþýlýklý olarak sýrayla okuduklarý halk arasýndaki deyimiyle 'redifli ezan'... Üsküdar'da ezan, sabahleyin saba, öðlen vaktinde rast, ikindide hicaz, akþamda segah, yatsýda uþþak makamlarýyla dalgalanýr ve hassaten Üsküdar ezanlarýyla hidayete eren ecnebilerin olduðu bile anlatýlýr. Musýki ve usül-makam Üsküdar'ýn en eski bilgilerindendir, öyle ki; aslen bir hekim olan Karacaahmet Hazretlerinin Nuh Kuyusundaki dergahlarýnda musýki makamlarýyla, ilahilerle tedavi ettiði divaneler, Üsküdar'ý týp tarihimize geçirecek evsaftadýr.

Rahmetli Dr. Ayhan Songar, þair Yahya Kemal beyin son zamanlarýndan bahsederken, Park Otel'deki odasýnda en çok; Üsküdar'da þöyle bir gezip dolanmayý düþlediðini anlatýrdý. Otel'in çay salonundan Üsküdar sýrtlarýna doðru bakarlarken, gün batýmý esnasýnda, 'yangýn baþladý' dermiþ. Hakikaten güneþin Üsküdar'ýn pencerelerindeki son þavký, kýzýl alevleri andýrýr, Üsküdar'ý bir kýzýl goncaya döndürürdü... Güneþin battýðý andaysa, Üsküdar'ýn sihri birden bire kaçar, hayatýn nabzý öne geçer, iþ telaþý, eve dönüþ, vapur çýkýþlarý ve otobüsler derken, hava kararýr, bu sefer de lambalarýný yakan evlerin birer mahyayý andýran donanmasýyla bir hayal perdesi baþlardý...

Yahya Kemal bey, Üsküdar'dan 'mütedeyyin ve mutekýt' olarak bahsedermiþ. Ahmet Hamdi Tanpýnar ise, 'haným sultanlarýn saltanatý' diye söz edermiþ Üsküdar'dan. Hakikaten de; Kýz Kulesi bir yanda, Mihrimah Sultan Camii ve Þifahanesi diðer yanda, Atik Validesi, Cedid Validesi, Gülnuþ Valide Sultan Vakfiyyesi ile, bir anneler diyarýdýr Üsküdar.

Eski günlerinden biliriz. Ne kendisi ne de sakinleri maðrur olurdu Üsküdar'ýn. Mütevazi, mütebessim, kalender insanlardý Üsküdarlýlar. Komþuluk hakkýna çok riayet edilmesiyle de dikkat çeken bir muhiti vardý. Çocukluðumuzda; Ýtalyan, Rus, Ermeni, Musevi, Rum komþularýyla mahalle adabý içinde, sevgi, saygý ile herkes birbirinin hakkýný gözettiklerini bilirdik. Bu Ýstanbul'a has bir kimay idi aslýnda... Üsküdar'da mukim Gayrimüslimler Müslümanlarýn Ramazanýný, Müslümanlarsa onlarýn Paskalyalarýný tebrik ederdi. Zeynep Kamil Hastanesi ki eskinin münevverlerine ev sahipliði yapmýþ bu konakta, zengini, fakiri, her dinden, her meþrepten insanýn dünyaya merhaba dediði halihazýrdaki güncelimizdir... Çocukluðumuzdaki bir diðer hatýra da pencere pervazlarýyla kapýlarýnýn yeþil renge boyandýðý eski evlerdir... Ki bunlar 'Hacý evleri' olarak bilinirdi. Kapýlarý ve pencere pervazlarý yeþile boyanmýþ bu Hacý Evleri hala çocukluðumun o bulutlu hatýralarý arasýnda...

Eskiden beri böbürlenmeye dair zenginliði yoktu Üsküdar'ýn. Bir Erenköy deðildi mesela, Fenerbahçe deðil, Moda hiç deðil... O gariplerin Üsküdar'ýydý... Karacaahmet'iyle, Çeþmeleri, yatýrlarý, Aziz Mahmut Hüdai Dergahýyla, camileri, türbeleri, aþ evleri, bostanlarý, tütün rejisi, cezaevi, Kýz Kulesi, Selimiye Kýþlasý, Kuleli Askeri Lisesi, Kandilli Kýz Lisesi, Üsküdar Kýz lisesi, Çamlýca Kýz Lisesi, Haydarpaþa Erkek Lisesiyle, dert küpü Numune Hastanesiyle, Zeynep Kamil Doðumeviyle, Musýki Cemiyetiyle, yaz gelince açýk hava sinemalarýyla, Baðlarbaþý'ndaki dondurma ve ev yapýmý gazoz satan Bað Pastanesiyle, Kanlýca'daki yoðurtla, Çengelköy'deki bademle, Meydan'daki kolonyacýlar çarþýsý, Balýkçýlar pazarýyla, kýyýya yanaþmýþ medar-ý maiþet motorlarýyla, Þirket-i Hayriye'den kalma vapurlarýyla, dilencileriyle, divaneleriyle, sümbülleri, mor salkýmlarý, incirleri ve tabii ki erguvanlarýyla...

O; 'yaþamýþtýr derim en hoþ ve uzun rüyada/ sende çok yýl yaþýyan, sende ölen, sende yatan' dedikleri Ýstanbul'un, aziz Üsküdar'ýydý...

Hocalarýmýz; Üsküdar için 'fethi gören Üsküdar' derdi. 1071'deki Malazgirt Zaferinden hemen kýsa bir zaman sonra, 1080-81 sularýnda Kutalmýþoðlu Süleyman Þah ve ordusu Üsküdar kýyýlarýna kadar gelmiþler... 'Ayasofya'nýn kubbelerine bakan ilk Türk ordusu bu orduymuþ'... Dolayýsýyla Ýstanbul, Anadolu Yaylasýnýn en uç serhaddiydi ve Üsküdar, Malazgirt'e baðlýydý da diyebiliriz... 1080'lerden bu yana Türk ve Müslüman bir beldeydi Üsküdar ve Malazgirt kadar eskiydi. Hocalarýmýz, fetih rüyalarýnýn burada görüldüðünü söylerdi...

Bir kenti ilkin kütüphaneleriyle tanýmak isteriz biz akademisyenler. Evvela Hacý Selim Aða Yazma Eserler Kütüphanesini zikretmemiz gerekir, hazine misali evrakýnýn yaný sýra bahçesindeki ortancalar arasýnda koþuþan kedilerini zikretmesek olmaz. Üsküdar ve kütüphane dendiðinde, ille de Þemsipaþa Kütüphanesi gelir ve benim çocukluk- gençlik günlerimin belleðinde önemli bir yer tutar.

Büyüklerimiz, þimdilerde Þemsi Paþa Camii dediðimiz camiye 'Kuþkonmaz Camii' derlerdi... Mimar Sinan'ýn bir mikro selatin cami özeniyle, dikkat ve rikkatle inþa ettiði, nazenin ve kendine has üslubuyla dikkat çekicidir. Küçük bir saraycýk gibidir. Üsküdar'ýn elmas küpesidir. Neþeli küçük çocuðudur Þemsi Paþa Camii...

Çocukluðumuzda Haziran ayýnda, Salacak kýyýlarýnda mevsimin ilk karpuzu denize atýlýr, bir cümbüþ bir nümayiþle, karpuzun peþine denize dalan delikanlýlar alkýþ, tezahürat birbirleriyle yarýþýrdý. Karpuz kabuðunun denize düþtüðünü görürdük çocukluðumuzun Üsküdar'ýnda...

Üsküdar Ramazanlarýnda kadýnlarýn bir ziyaret güzergahý olurdu. Çamlýca'daki Selami Baba Türbesini ziyaretle baþlanýr, oruç aðýz okunan Yasinler, Tebarekeler, Ammeler ile Üsküdar'a inilir, Aziz Mahmut Hüdai Hazretlerinin dergahýna varýlýr, adaðý olan orada adaðýný kestirir, sadakasý olan orada sadakasýný verir, rüyasý olan tabir ettirir, adaðý tutan lokum daðýtýr, orada da Amme Cüzü okunup öðlen namazý eda edildikten sonra, deniz motoruyla Eyüp Sultan Hazretlerine geçilir. Ziyaret, sadaka ve hatim indirme dualarý ikindiye kadar yapýlýr, yýlda bir kere zemzem suyu aktýðý inanýlan türbe çeþmelerinde su doldurulur, sonra Fatih Sultan Mehmet Han'ýn türbesine geçilir. Fatih Caminin içindeki tulumbadan su çekilir, yanlarýnda getirdikleri kaplara konulur. Vaaz dinlenir, bir miktar mukabele takip edilir, oradan doðruca Sultanahmet Camiine çýkýlýr, artýk akþam ve iftar orada açýlacaktýr. Top patlamadan evvel Caminin bahçesinde bir aðaç altýnda çýkýnlar açýlýr, sular, börekler, peynir ekmekler, illa ki zeytin ile iftar edilir. Akþam namazýndan sonra dondurma veya pamuk helvasý alýnarak avutulan çocuklarýn çoktan uykusu gelmiþtir bile. Teravih kýlýnýrken yarý uyur yarý uyanýk halde, düþle gerçek arasýnda, masmavi çinileriyle bir masal sarayýný andýran caminin içinde bir cennet uykusuna yatýlýr...