Memleketin hâline mütedâir

Çetin Altan Aðabeyimizle ömrüm boyunca maalesef çok nâdiren karþýlaþma imkâný buldum. Çok eski yýllarda belki iki, hadi bilemediniz üç kere ve tesâdüfen hepsi yurddýþýnda... 

Bunlardan birinde, büyücek bir grup oturmuþ sohbet ediyordu. Yanlýþ hatýrlamýyorsam üç dört gazeteci ve sekiz on kazetacý...

Bir ara Aðabeyimiz kalkýp þöyle bir yarým saat kadar ortadan kayboldu. Dönünce de ‘Yazýp telekse verdim.’ dedi. 

Yaþý 95’den aþaðý olan arkadaþlar bilmezler; o zamanlar (Ýkinci Dâmad Ferid Paþa Kabinesi henüz istîfâ etmemiþdi!) yazýlar teleks denen bir âletle gazete merkezlerine gönderilirdi. Kocaman bir þeydi. Onu da baþka bir sefere anlatýrým.

Çetin Altan ardýndan îzâh etdi:

“Ýnsanlar bir konuyu ne kadar az bilirlerse o konuda o kadar hýzlý yazabilirler. Ben de hýzlý olsun diye (bilmem hangi konuyu) ele aldým. 15 dakýykada bitdi; götürdüm verdim telekse...”

Ben bu sözü hiç unutmadým. Aðabeyimiz haklýydý. Ýnsan bir meselenin câhili olunca en kolay o mesele üzerinde ahkâm kesebiliyordu.

Bizim matbuatda demokrasi, insan haklarý, hürriyetler, hukuk devleti ve KADINLAR konularýnda neden bu kadar çok yazý çýkdýðý da gâlibâ böylece biraz tavazzuh ediyor.

Dikkat etdiyseniz ben meselâ kadýnlar ve aþk konularýnda aslâ kalem oynatmam.

Zâten bildiklerimi anlatsam Türkiye yerinden oynar. Onun için iyisi mi kapar çeneni oturursun ve baþýn da aðrýmaz. 

Ama belki ileride bu mâlûmâtý derli toplu þey edip genç nesillerin istifâdesine þey yapabilirim, o baþka...

Fakat ancak Ölüm Meleði’nin soðuk nefesini ensemde hissetdiðim vakit...

Kitab piyasaya çýkdýðý günün akabinde de zýbarýp gidersin, hiçbir halt yapamazlar...

Asýl mevzuumuza avdet edecek olursak; ben, yukarýda tafsîl etdiðim sebeblerden ötürü, lafý uzatmayacak, çok iyi bildiðim bir hususda az ve öz yazacaðým:

10 Aðustos hezîmetinden sonra acabâ (sözüm meclisden dýþarý!) “muhâlefet” partileri bu þokun etkisini ne kadar zamanda atlatabilecekler ve mâkûl bir süre yaralarýný yaladýkdan sonra acabâ bir yeniden örgütlenme irâdesini gösterebilecekler mi?

Tabii o arada çok kelleler düþecek, dereler gibi kan akacak falan filan; orasýný hep berâber izleyeceðiz nasîb olursa...

Fakat hayatda hiçbir þey ebedî olmadýðýna nazaran, bütün bunlar sona erdikden sonra CHP ve MHP (HDP’yi hâriç tutuyorum, zîrâ bu bakýmdan en derli toplularý onlar.) evet, CHP ve MHP örneðin þu sorularýn cevablarýný arayacaklar mý:

- Biz nasýl bir politik sistem istiyoruz; baþkanlýk mý þimdikiyle devam mý?

- Kürd Problemi’ne nasýl bir çözüm öneriyoruz?

- Bu problem sâdece bizim kendi yurddaþýmýz olan Kürdler bazýnda mý ele alýnmalý yoksa güneyimizdeki ve doðumuzdaki bütün Kürd kavimlerini de kapsayýcý nitelikde mi olmalý?

- Kürd Meselesi’nin nihâî çözümü; Irak ve Sûriye ve hattâ Ürdün gibi sun’î formasyonlarýn da nihâyete ermesi demek olacaðýna göre Türkiye olarak bu geniþ coðrafyada nasýl bir rol oynayacaðýz; daha doðrusu oynamamýz gerekli mi, yoksa CHP’nin klasik tavrý olan‘Aman duymayalým, görmeyelim, bize dokunmayan yýlan bin yaþasýn!’ stratejisi (!) mi izlenecek?

- Ve son olarak:

Eugénie Grandet kiminle evlenecek?