Son zamanların bomba yazısını Haşmet Babaoğlu yazdı. Naiftir, derviştir, şairdir (hemen “İtibar” dergisindeki şahane şiirini hatırlatayım), gündem kaçkınıdır ama sıkı bir entelektüeldir.
Haşmet her gün siyaset yazsa da okusak...
Hep böyle düşünürüz ama yazmıyor... Politikanın “kirletici” bir tarafı var... Herhalde “kirlenirim” diye düşünüyor. Kendi nezaheti içinde kalmayı tercih ediyor.
Olsun. Biz her haliyle seviyoruz onu.
Diyor ki Haşmet Babaoğlu, “Halk nihayet halkçılardan kurtuluyor...”
Örnek olarak da, “çözüm” konusunda yan çizen aydınların (yani halk adına siyaset yaptığını öne süren kasaba politikacılarının) geldikleri son durumu gösteriyor.
Dün, “Kürt Raporu” hazırlamakla övünüyorlardı.
En tehlikeli, en riskli, hatta en “bölücü”düşünceleri seslendiriyorlardı.
Her ağızlarını açışta “federasyon” diyorlardı.
Bu kesmiyordu, “bağımsızlık” diye tasavvurlarına level atlatıyorlardı.
Barış komiteleri kuruyorlardı.
Barışa inanmayanları “gerici”, “faşist”, “işbirlikçi” ilan ediyorlardı.
Bugün geldikleri noktayı görüyorsunuz!
Halk barış isteyecek...
Halkçı aydın barış sürecini dinamitlemek için elinden gelen her melaneti sergileyecek.
Bunlar üstelik solcu, aydınlanmacı, Kemalist, Maocu, Leninci, tam bağımsızlıkçı geçinen zevat...
Devam ediyor Haşmet Babaoğlu, “Mevlana’yı ‘kişisel gelişimci’, Yunus Emre’yi ‘hümanist’, Hacı Bektaş-ı Veli’yi ‘aydınlanmacı’ sanarak gelecekleri yer eninde sonunda buydu. Nihayet... Barış, kendini ‘barış güvercini’ diye pazarlayanların; halk da ‘halkçıların’ elinden kurtulacak. Yeni ve hakiki bir sol siyaset için hayırlı bir gelişme bu...”
Budur...
Konuyla ilgili fıkrayı (içinde “tren” ve “inek” geçen fıkrayı) anlatmayayım.
Hem, fıkra anlatmayı sevmem.
Beceremem de...
Hakiki bir sol muhalefetin oluşması için, trenin önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor.
Bu işi “güvenmedikleri”, “cahil” ve “eğitimsiz” buldukları halk yapacak...
HAMİŞ:
Halkın partisi olduğunu öne süren CHP’de son durum:
Dersim’i konuşmak yasak... (Öyle ya, “Dersim’de olup bitenler, devrimlerin tarihsel meşruiyeti içinde olağan karşılanmalıydı...” Bir Dersimli olan Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu böyle diyordu.)
Dersim’e iade-i itibar istemek yasak... (Halaoğlu Hüseyin Aygün’ün konu hakkında Meclis’e sunduğu önerge, bizzat Genel Başkan’ın baskısıyla geri çekildi. Hüseyin Aygün de yediği fırçayla kaldı...)
Barıştan söz etmek yasak...
PKK’nın sınır dışına çekilme kararına destek vermek yasak...
Problemlerin (hususen Kürt meselesinin) Meclis’te tartışılması gerektiğini savunmak yasak... (Genel Başkan, “Bu işi Meclis çözsün. Bir komisyon kuralım, hemen çalışmalara başlayalım” diyordu. Ama hükümetin önerdiği komisyona destek vermediler. Kendi komisyon önerileri iktidar partisi milletvekilleri tarafından desteklenince, “Siz niye bizim önergemize imza atıyorsunuz?” diyerek, önergelerini geri çektiler. Bunu da yaptılar...)
Buna mukabil, Silivri’yi savunmak serbest.
Darbecilere destek vermek serbest...
Doğu Perinçek’i “büyük vatan kahramanı” ve “en hakiki solcu” ilan etmek serbest.
Bir üçkâğıtçı ve savaş spekülatörü olan Parvus Efendi’yi “değerlerimiz” arasında saymak serbest.
Soru şu:
CHP sahici bir parti haline gelecek mi, gerçekten de “halkın partisi” olabilecek mi?
Merak etmesinler, bu işi de halk çözecek.