Son günlerde yaþadýðýmýz bütün tartýþmalarýn ve buna baðlý gidiþatýn anasý sayýlabilecek, birbirine baðlý, iki önemli konunun (sorunun) yanýtýný bu hafta sonu aldýðýmýzý düþüyorum. Birincisi þu darbe ve buna baðlý örgütlenmelere, teþebbüslere baðlý operasyonlarýn akýbeti ne olacak sorusu, ikincisi ise Türkiye, iktidarýn iddia ettiði gibi, yeni Anayasa’yý bu yýl yapabilecek mi? Dün Baþbakan MÜSÝAD Genel Kurulu’nda bence bu sorulara çok net bir yanýt verdi. O yanýt þu: ‘28 Þubat ve devam eden darbe süreçleri/teþebbüsleri Anadolu’da ortaya çýkan ve aðýrlýkla MÜSÝAD’da örgütlenen sermayeye karþý yapýlmýþtýr. Biz, cadý avý söylemlerine aldýrmadan tarihin bu karanlýk dönemlerini sonuna kadar sorgulayacaðýz.’
Peki, 28 Þubat ve sonraki darbe teþebbüsleri ‘irtica’ bahanesiyle, dünyanýn dört bir yanýna ihracat yapan, devlete yaslanmadan büyüyen yeni bir sermaye kesimine yönelikse, bu teþebbüslerin ve 28 Þubat’ýn arkasýnda olan sermaye sýnýfý hangisidir? Ýþte bu sorunun cevabý, size bütün süreci ve sonrasýný çözecek altýn anahtarý verir. Bu sorunun yanýtý için isterseniz ‘her þeyin’ karanlýða gömülüp deðiþmeye baþladýðý 1980 yýlýna gidelim.
1980’e gelindiðinde imalat sanayiindeki istihdamýn yüzde 35’i, katma deðerin de yüzde 43.5’i kamu sektöründen kaynaklýydý. Bu zamana deðin, Anadolu sermayesi olarak adlandýrýlan yerel sermayeleri ise devlet ve büyük sermaye ile girdi-çýktý iliþkilerine göre gruplandýrmak olanaklý görünmektedir. Girdi-çýktý iliþkilerinde iki farklý biçim gözlenebilir: (1) Yerelde üretilen hammaddelerin ilk aþama sýnaî iþlemden geçirilmesinden sonra gerekli yerlere aktarýlmasý, (2) büyük sermaye veya devlet tarafýndan üretilen yarý-mamul mallarýn montaj vb. iþlemlerden geçirilerek yerel-bölgesel pazara sunumu. Ancak, doksanlarýn hemen baþýnda, devlete ve devletin bir parçasý olan büyük sermayeye baðlý olan bu küçük yapýlar, hýzla baðýmsýzlaþmaya, konjonktürden yararlanarak, ihracat aðýrlýklý yapýlanmaya, teknolojiyi takip etmeye ve bu iki ticaret yapma þeklinin dýþýna çýkmaya baþladýlar.
Ýþte bu iþletmelerin birçoðu, 1980’den 2001 krizine giden süreçte, yalnýz iç pazarý deðil, konjonktür gereði, dýþarýyý da düþünerek çok önemli adýmlar attý ve Türkiye’de geleneksel sermayenin tamamlayýcýsý ve bayisi olmaktan çýktý.
2001 krizini takip eden süreçte, Anadolu’da yapýlanan ve çoðu KOBÝ ölçülerinde olan bu iþletmeler hýzla kurumsallaþarak küresel rekabetin ve teknolojinin gereklerini yerine getirmeye baþladýlar. Bu sermaye kesimi, hýzla Türkiye’yi dünyaya baðlama doðrultusunda adým atarak, Türkiye’deki demokratikleþme sürecini desteklemiþ ve son on yýlda Türkiye’de dýþa açýlmayý ve AB üyeliði perspektifini -neredeyse- geleneksel sermayenin elinden almýþtýr.
Ýþte Baþbakan Erdoðan’ýn dün MÜSÝAD Genel Kurulu’nda iþaret ettiði sürecin hikâyesi budur ve 28 Þubat’ýn öncesi ve sonrasý darbe teþebbüslerinin arkasýnda olan sermaye sýnýfý da devletin -adeta- bir parçasý olan geleneksel sermaye sýnýfýdýr. Tabii ki bu sermaye sýnýfýnýn örgütlülüðü iki temel ayaða dayanýyordu: Birincisi devletin karanlýk labirentlerinde örgütlenmiþ terör ve baský odaklarý (ki bu, bugün Ergenekon Terör Örgütü olarak ortaya çýkmýþtýr). Ýkincisi medya ile örgütlenen ideoloji ve dezenformasyon ayaðý. 12 Mart ve 12 Eylül gibi darbeler birinci ayaða -aðýrlýklý olarak- dayanýrken 28 Þubat ikincisine dayanmýþtýr.
Yeni Anayasa’yý kim yapacak?
Toplumlarýn Anayasa ihtiyacý ya yeni bir toplumsal düzen ya da bir toplumsal uzlaþý ve bu uzlaþýya baðlý yeni bir baþlangýç yapma isteðinden doðar. Þimdi Baþbakan, hem yeni Anayasa yapma kararlýlýðý hem de darbe süreçlerinin sonuna kadar gitmenin hukuki meþruiyetini þüphesiz hem toplumun yeni bir baþlangýç yapma iradesinden hem de doksanlý yýllarýn baþýndan itibaren küresel rekabet ile büyüyen yeni bir burjuva sýnýfýnýn demokratikleþme, dünyalaþma isteðinden almaktadýr. Dolayýsýyla yeni Anayasa olmaz; bunu kim yapacak sorusu ve önyargýsý artýk geçersizdir. Ancak öte yandan, darbelerle hesaplaþma sürecinin 2. önemli ayaðý olan ideoloji üretme ve dezenformasyon merkezleri ve çeteleri ortaya çýkartýlýp Ergenekon Terör Örgütü yanýna konmazsa bu süreci, AK Parti’nin elinden baþka bir güç zamaný gelince alýr ve süreci tamamlar ama Türkiye çok zaman kaybetmiþ olur. Bu da krize yenilmek ve yoksullaþmak, geriye dönmek -gerici restorasyon- demektir.