Meral’e yakılan ağıtlar

Hani Meral eski kocasının öldürdüğü Meral Güneri’nin annesiyle yapılan röportaj ile ünlü şarkıcıların seslendirdiği şarkılardan oluşuyor. Gişe geliri küçük kızına bağışlanacak.

VİZYONDA olağandışı bir haftaya giriyoruz. 2011 yılında boşandığı kocası tarafından öldürülen Meral Güner’in öyküsünü konu alan Hani Meral yarın İstanbul Ortaköy’deki Feriye Sineması’nda gösterime giriyor. 9 Aralık’a kadar vizyonda kalacak olan film her gün 12.30 seansında izlenebilir. Elde edilecek gişe geliri, Meral Güner’in küçük kızına bağışlanacak.

Hani Meral’i bilinen türlerle nitelemeye kalkarsak sıradışı bir müzikal-belgesel olduğunu söyleyebiliriz. Ben onu müzikli bir röportaj olarak tanımlamayı tercih ederim, yapısı itibariyle. Temel olarak Meral Güner’in annesiyle 2011 yazında, cinayetten kısa bir süre sonra yapılmış olan bir röportajın arasına, ülkemizin önde gelen kadın müzisyenlerinin konuyla ilgili şarkılarının serpiştirildiği bir kurguya sahip, bu orta metrajlı yapım. Meral’in kız kardeşi ve komşularıyla yapılan kısa görüşmeler de yer alıyor içinde.

DEVLET KORUSAYDI MEZARDA OLMAZDI

Röportajların arasında Sezen Aksu Ünzile, Neslihan Engin Nazo, Aynur Doğan Dotmame, Feryal Öney Hayat Benimdir, Fulya Özlem Meral’e Ağıt, Rojin Mirin şarkılarını seslendiriyor. Bu haliyle Meral Güner’e yakılmış uzun bir ağıt ve kadına şiddete dur demek için yapılmış bir kampanya filmi olarak konumlanıyor. Hani Meral bir belgesel olarak değerlendirildiğinde izleyiciye olay ve kişiler hakkında ayrıntılı bilgi veren, Türkiye’nin öncelikli sorunlarından kadına şiddet çerçevesinde uzman (hukukçu, sosyolog, psikolog, politikacı, güvenlik güçleri) görüşleriyle etraflıca irdeleyen, Meral’in katlini toplumsal bağlamda bütün boyutlarıyla ele alan bir film değil. Yönetmen Melek Özman net tercihlerde bulunmuş: Meral’in katlini münferit bir olay gibi sunuyor başka cinayetlerle bağlantı kurmuyor, filmini istatistiklere dahil etmiyor. Bitlis’te geçen filmde   -olayı bir şehre mal etmemek için olsa gerek- mekanı vurgulamaktansa yıkık duvarlara, bakımsız sokaklara odaklanarak filmin fonuna şiirsel bir anlam yüklemiş. Sadece yüreği yanan bir annenin, kızının katili cezaevinde olduğu halde dinmeyen isyanına odaklanmış. Anne, bu cinayet önlenebileceği halde önlenmediği için adaletin yerini bulmadığına inanıyor. Meral 18 yaşındayken ısrarla onunla evlenmek isteyen “Kimseye yar etmeyeceğim” diyen, onu sürekli döven ve 22 yaşındayken katili olan kocasına karşı, yaptıkları şikayetlere ve verdikleri dilekçelere rağmen önlem almayan otoriteleri suçluyor.

“Nasıl bağırmış, nasıl imdat çağırmış Meral. Kimse imdadına gidememiş” diye anlatıyor gözü yaşlı annesi. Kızı ölürken “Bir su veremedi” diye ağlıyor. “Mezarına gidemedim, yarası çok derin, yarası çok derin” derken bir belgeselde bulunması gereken diğer ayrıntılar birden önemsizleşiyor. Gencecik bir kadının, çocuğunun babası tarafından, devletten defalarca koruma talep etmesine rağmen katledildiği hakikati, somut gerçeklerin ve sinemanın üstüne çıkıyor.

“Benim kızımın hakkını yere koymasınlar” diyen anneye kulak kesiliyorsunuz: “Benim başka kimsem yoktur. Ben devlete güvendim, devlete sığındım. Neden devlet bana sırt çevirdi? Neden gitmedi onu korumaya? Devlet suçlu, devlet suçlu burada. Bunu da devlet bilsin. Kızımı korusaydılar, kızım mezarda olmazdı.”

FİLMİN KÜNYESİ

Yönetmen: Melek Özman

GÖRÜNTÜ:Ülkü Songül, Tuğçe Canpolat

ŞARKILAR: Sezen Aksu, Neslihan Engin, Aynur, Feryal Öney, Fulya Özlem, Rojin