Türkiye’nin AB üyeliði önündeki en temel engellerden birisi kuþkusuz Kýbrýs konusu. Tarihsel olarak Rusya ile Birleþik Krallýk’ýn Türkiye ve Yunanistan üzerinden bilek güreþi yapmalarýndan kaynaklanan sorunlar, bugün Türkiye-AB iliþkilerini ve bu iliþkinin üzerinden rekabet dengelerini düzenleyen oyuncularý belirler hale gelmiþ durumda. Bu çerçevede Birleþik Krallýk ve Fransa’nýn son derece etkin rol oynadýklarý biliniyordu, Merkel’in Türkiye ziyareti vesilesiyle Almanya’nýn da bu konuda gayet etkili bir oyuncu olduðu anlaþýldý.
Türkiye’nin AB sürecinde ‘kötü adam’ olarak yýllarca Yunanistan’ýn ve Kýbrýs’ýn öne çýktýðý, Fransa’nýn da onlarý destekleyen bir pozisyon aldýðý düþünülürdü. Kýbrýs ya da Yunanistan’ýn tek baþlarýna Türkiye’nin üyelik sürecini etkileme kapasiteleri olmadýðýndan esas sorunu Fransa’nýn çýkardýðý dillendirilir; bu arada Kýbrýs engeli çerçevesinde Birleþik Krallýk’ýn ve Almanya’nýn siyaseti açýkça anlaþýlmazdý.
Bugün Birleþik Krallýk’ýn politikasý hala bilinemiyor. Kýbrýs’ýn Türkiye’nin AB üyeliði önünde bir engel olarak kalmasýndan yana mý, yoksa bu engelin Türkiye lehine kalkmasýndan yana mý emin olmak zor.
Kýbrýs!
Merkel Almanya’sýnýn Kýbrýs nedeniyle bazý müzakere baþlýklarýnýn veto edilmesinden gayet memnun olduðu söylenebilir. Zira bu sorunun Almanya’nýn ‘evlenmeyelim ama bir arada yaþayalým’ anlayýþýna son derece yardým ettiði anlaþýlýyor.
Ancak Türkiye ziyaretinde ilk kez bu konuyu ciddiyetle gündeme getirmesi ve basýn toplantýsýnda iki baþbakanýn adeta restleþmiþ olmalarý, Almanya’nýn Kýbrýs’ýn engelleyici rolünden þüphe duymaya baþladýðýný gösteriyor olabilir. Diðer bir ifadeyle Kýbrýs sorununun açýlmasý yönünde bir izlenim edinmiþ olma ihtimali var. Ýçinde Almanya’nýn olmadýðý bir süreç iþliyorsa, Merkel hem dýþlanmýþ olmaktan hem de Türkiye’yi AB’ye yaklaþtýracak çabalardan rahatsýz olmuþtur. Üstelik Kýbrýs ya da baþka nedenlerle uzayýp giden süreç sonunda ‘Türkiye’nin kaybedilmesi’ ihtimaline kafa yoranlarýn da Almanya’yý fazlasýyla sorumlu tutacaklarýna þüphe bulunmuyor.
Almanya’nýn AB’nin geleceði açýsýndan oynadýðý rol büyük. Ancak bu belirleyici pozisyonunun Merkel döneminde giderek buyurucu bir biçime dönüþtüðü de söylenebilir.
Merkel ötesi
Almanya’nýn AB’nin bugününü kurtarma yöntemlerinin Yunanlýlarý, Ýspanyol ya da Ýtalyanlarý fazla ikna etmediði, hatta sinirlendirdiði söylenebilir. Dolayýsýyla Türkiyelileri sinirlendiren uygulamalar söz konusuysa, bunun Türkiye’ye özel bir durum olmadýðý hatýrlatýlmalý.
Bununla birlikte, Alman vatandaþlarýnýn Merkel’in nobran ve katý politikalarýný onaylamamaya baþladýðý görülüyor. Merkel’in kaybetme ihtimalinin artmasý, Almanya’da toplumsal ruh hallerini ekonomiye feda eden politikalarýn benimsenmediðini gösteriyor. Türkiye’ye gelip sadece Patriot’larý denetleyen, bu arada toplum kesimleriyle bað kurmayý bile düþünmeyen, halkla iletiþim kurmak yerine halatlarla arasýna mesafe koymaya çalýþan bir baþbakan görmek, anlaþýlan demokrat Almanlarýn da görmek istemediði sahneler.
Birçok Avrupa ülkesinde olduðu gibi Almanya’da da esas siyaset toplumun ikna olduðu konularda üretilir. Baþbakan’ýn eðilimi ya da beklentisi ne olursa olsun, insanlar ‘aþ’ meselesine yönelik arayýþlarýnýn karþýlýðýný ararlar. Bu durumda da mesele baþbakanlarýn deðil, toplumsal kesimlerin beklentilerine hitap edebilmektir. Merkel’in Türk-Alman iliþkilerini bile sorgulamaya tabi tutan uygulamalarýna bakmak yerine, Merkel’in politikalarýný eleþtirenlere bakmak anlamlý olabilir.