Dün Merkez Bankasý Baþkaný Erdem Baþçý’yý seyrederken, söylediklerinin çok saðlam teorik temeller üzerine oturduðunu düþündüm. Ama Baþçý’nýn konuþmasýndan sonra yapýlan eleþtirilere baktýðýmda, benim düþündüðümün tam aksini düþünenlerin sayýsýnýn da hayli fazla olduðunu gördüm. Sanýyorum burada niteliksel sayýlabilecek teorik yaklaþým farklýlýðý var.
Çok kýsa olarak anlatayým; TCMB, bu dönemde, þimdiye deðin geçerli olan- belki de ezberlenmiþ- para politikasý çerçevesinden çýkýyor. Kendileri resmen söylemeseler de bu çerçeve, neoliberal para politikasýnýn en önemli alt baþlýklarýndan birisi olan enflasyon hedeflemesi ile finansal istikrarý-faiz silahý ile- tek amaç yapan politikalardýr.
Bu politikalarda, kýsa vadeli faiz hedeflemesi öne çýkmaktadýr. Oysa açýk, rekabetçi ve buna baðlý olarak dalgalý kur rejiminin uygulandýðý bir ekonomide hem kur hem de faizler piyasanýn inisiyatifinde olmak durumundadýr. Þu çok açýktýr, dalgalý kur rejimi, eðer ki gerçek anlamýyla, geçerliyse para politikasýnda aktif para politikasý araçlarý öne çýkarlar. Burada da amaç, kur ve faiz belirlemek deðil, piyasada görünürlüðü saðlamak ve spekülatif ataklarý önlemektir.
Eðer Merkez Bankasý-eskiden olduðu gibi- faiz hedeflemesine yönelmiþse ve hedeflediði faiz, dýþ dengeyi saðlayacak faiz haddinin üstünde ise hem dolaylý yoldan kuru da sabitlemiþ olacak hem de elindeki tek müdahale aracý aktif para politikasýndan vazgeçmiþ olacaktýr.
Yüksek faiz insan aklýna hakarettir
Dalgalý kur rejiminin çalýþma mekanizmasý, sermaye hareketlerinin iç ve dýþ piyasa faiz oranlarý arasýndaki farka göre belirlenmesine ve dolayýsýyla oluþabilecek döviz arz veya talep fazlalarýnýn kurlardaki dengeye intibakla düzeltileceði varsayýmýna dayanmaktadýr. Dolayýsýyla hem kur hem de faizin serbestçe piyasada belirlendiði bu düzende iç faizler, dýþ dünya faiz haddi + ülke riski + devalüasyon beklentisi toplamýna eþit olacakken, kurlar da cari dengeyi saðlayacak düzeye intibak edecektir. Böyle bir durumda dalgalý kur rejiminin en temel iki sonucuna ulaþýlmaktadýr:
Merkez Bankasýnýn aktif para politikasý milli gelir üzerinde tam etkindir,
Milli gelir düzeyinde dýþ þoklarýn etkileri asgariye inmiþtir. (Yani TCMB, istihdamý gözetirken, Türkiye’yi-þimdiye kadar olduðu gibi-soydurtmamaktadýr)
Ama biz yýllardýr bunun tam aksini yaptýk, peki niye; ilkönce içerideki haramilere sonra da dýþýrýya merkez bankasý eliyle kaynak aktarmak için tabii.
Türkiye, 2011 yýlýnda çok özgün bir çýkýþ yapmýþtýr. Bu yýl, kýsa vadeli sermaye giriþleri eksi olarak gerçekleþmiþ, Doðrudan Yabancý Sermaye giriþleri artmýþ ve Türkiye ihracat/sanayi bazlý yüzde 8.8 büyümüþtür. 2012 yýlýnda yine faizleri düþürmekte geciktik, büyümeyi kýstýk, kýsa vadeli giriþlerle finansman yaptýk. Ve kaybettik. 2013 yýlýnda Hükümet ve TCMB gerçeði gördü. Yüksek faiz hadefleyerek, kuru baskýlayarak ve sürekli kýsa vadeli giriþlerle açýðý kapatmak bir tuzaktýr ve býrakýn iktisat bilimini insan aklýna hakarettir.
Þimdi TCMB, bu tarihi yanlýþtan dönüyor diye ortalýðý ayaða kaldýranlara bakmayýn, tamam biraz sallanacaðýz ama daha sonrasý çok daha iyi olacak. Türkiye, 2011’de yakaladýðý ekonomik çevrimi, sürekli hale getirecek yeni bir büyüme politikasýna geçmelidir.
Krizi doðuya süpürmek
Ancak þu soru da var; tam da Ortadoð’da savaþ kaosunun öne çýktýðý, bölgesel bir siyasi istikrarsýzlýðýn kapýda olduðu bir aþamada bu makas deðiþikliði yapýlýr mý?
Ýlk önce, þimdilerde önümüze gelen ekonomik olarak küresel, siyasi olarak bölgesel istikrarsýzlýðýn, geliþmiþ batýnýn krizi, geliþmekte olan doðuya süpürme iþlemi olduðunu söylemeliyiz.
Ancak bu süpürme iþlemi, özellikle Ortadoðu ve Ortaasya coðrafyasýnda dondurulmuþ çatýþma alanlarýný eskisinden çok daha þiddetli olarak ortaya çýkarma riskini içinde taþýyor. Bütün bu bölgenin istikrarsýzlaþmasý, Ýsrail’den baþlayarak Batý için de yeni ve çok boyutlu bir güvenlik sorununu da gündeme getirecektir. Böylece krizi, Batý’dan Doðu’ya süpürmenin maliyeti yalnýz geliþmekte olan ülkelerde ortaya çýkacak bir finansal ve ekonomik kriz olmayacaktýr. Bu, baþta Ortadoðu olmak üzere bir çok kritik bölgede yýllarca sürecek çatýþma ve bitmek bilmeyen iç savaþ süreçleri ve terör demektir. Öncelikle Ortadoðu’daki enerji alanlarýnýn istikrarsýzlaþmasý ve enerji geçiþ güvenliklerinin kaybolmasý çok önemli siyasi ve ekonomik bir sorundur.
Batý, bu sorunun, 11 Eylül 2001’i tekrar eden terör silsilesi, ekonomik krizden çýkamayan ve daðýlma sürecine giren AB olacaðýný ergeç görecektir. Burada Türkiye’nin yolu çok doðru ve bölge halklarýnýn da çýkarýna bir yoldur.
Ýnsanlýk için tek yol var!
Böyle olunca, önümüzdeki günlerde, Suriye’ye yapýlacak müdahalenin kesinlikle sonuç alýcý ve iç savaþý, katliamlarý sonlandýran kapsamda ve kesinlikte bir müdahale olmasý gerekir. Baþta ABD olmak üzere, yukarýda anlatýðýmýz nedenlerden dolayý batýnýn Suriye için baþka þansý yoktur.
Mýsýr’da da cuntanýn yolunu kesmek ve hemen Ýhvan’ýn özgürce katýlacaðý bir seçim ortamý oluþturmak da bu anlamda acil görevdir. Böyle olunca, Türkiye’de baþta TCMB gibi önemli kurumlarýn, ‘eski’ olaný bir kenara koyup, riskleri de göze alarak, yeni döneme tam da þimdi hazýrlanmasý ve Türkiye’nin çýkarlarýnýn gereðini yapmasý kaçýnýlmazdýr.
Bu anlamda Türkiye’nin yalnýzlýðý gibi ‘eski’ saçmalýklara gülüp geçmek gerekir. Yeni bir dünya kuruluyor, bunu görelim artýk...