Mescid-i Aksa-Ayasofya Buluþmasý

Bundan 31 yýl önce. Altýnoluk dergisinin yayýn hayatýna baþladýðýnýn hemen ikinci ayý. Mirac gecesini içinde barýndýran ay. Dergi kapaðýnda “Kudüs acýsý” baþlýðý ve Kubbetüssahra'ya saplanmýþ bir David yýldýzý görüntüsü ile çýkýyor. (1986 - Nisan, Sayý: 002, Sayfa: 012)

O sayýda Ahmet Maraþlý imzasýyla iþte az sonra okuyacaðýnýz dramatik yazýyý yazmýþým. Okuyalým ve 30 yýllar içinde bitmeyen acýyý bir kere daha yudumlayalým:
Bir þafak vakti. Gecenin ezanla dirileceði saatler.

Pencereler birer birer uyanýyor. Bismillahirrahmanirrahim. Bu, yataktan doðrulan mü'minin günü açýþý. Günün anahtarý".

Sonra kubbeler ýþýyor. Minareler soluk alýp vermeye baþlýyor.

Ýþte bu, ezana susamýþ saatlerde, Ayasofya ile Mescid-i Aksa mesafeleri ortadan kaldýran kalbî bir buluþmada dertleþiyorlar. Ýki mahzun kubbe arasýnda þu konuþma geçiyor. Söze Ayasofya baþlýyor:

- Sizi, diyor, en iyi ben anlayabilirim. Yeryüzünde ümmetin periþanlýðýna denk düþen esaretinizi, yüzlerce esir minareye aðlayan yanýk yüreðinizi, ancak ben anlayabilirim. Hür ezanlara hasretinizi, ben anlayabilirim.

Mescid-i Aksa'da derin bir soluma. Sanki, Ýslam'ýn ihtiþam dönemlerinden bir tutam havayý ciðerlerine doldurur gibi. Allah'ýn mescidlerini imar edenlerin tebcil edildiði ayet-i kerimeyi okuyor ve konuþuyor:

- Küba Mescidini düþünüyorum. Acaba imar edilmiþ mescid o mu idi biz mi? Allah sevgilisinin üç taþý üst üste koyup inþa ettiði, süsten ve ihtiþamdan uzak, ancak kalbinde çaðlarýn en hür imaný atan, çaðlarýn en hür sesini kucaklayan o küçücük yapý mý, biz mi? Sirk aslanlarý gibi hissettiðim oluyor kendimi, zaman zaman. Görünüþte aslan ama pençeleri sökülmüþ. Nerde benim hür haykýrýþým? Nerde benim hür ezanlarým?

- Ezan, diye sayýklýyor Ayasofya. Ezan, ezan. Ezansýz minare. Gözleri dolu dolu. Susuyor.

- Derdini tazeledim, baðýþla, diyor Mescid-i Aksa. Bazen, senin acýn mý büyük benimkisi mi diye düþündüðüm oluyor. Gerçekten tartmasý zor. Ezan ki, müslümanýn ebedî baðýmsýzlýðýný haykýrýr. Minareler ki, bu baðýmsýzlýðý ilan için dikilmiþ anýtlardýr, minare ile ezaný ayýrmanýn acýsýna nasýl katlanýlýr? Nasýl katlanýlýr, ezana kelepçe vurulmasýna...

- Hatýralar daha bir kahrediyor, bilir misin. Fetih günü, yaþadýðým heyecan bir an gözümün önünden gitmiyor, diyor Ayasofya.

- Evet, diyor Mescid-i Aksa, o günü senin adýna binlerce mescidle birlikte kutlamýþtýk. Bayram günleri çocuklarýn kalbindeki heyecaný düþün. Yüreklerimiz öylesine sevinçle, heyecanla atmýþtý. Hz. Peygamber'in mübarek hadislerindeki "Ne mutlu o kumandana, ne mutlu o askere" sözlerini kaç kere tekrarladýk bilemezsin. Senin ezana kavuþmaný nasýl tekbirlerle kutladýk. Nasýl kutladýk Allahým!

Havaya bir daüssýla çökmüþtü. Ýki kubbe de sanki beþ altý asýrlýk bir zamaný yeniden yaþýyor, ipin nerede koptuðunu bulmaya çalýþýyorlardý.

- Müslüman yüreðinin atýþma hasret kaldým, dedi Ayasofya.

Mescid-i Aksa, Ebülbeka Salil b. Þerifin "Endülüs'e Aðýt'ýndan beyitler okudu:

-Yüce þeriat, yarinden ayrýlmýþ bir genç gibi

Güçlü bir genç gibi, sessiz fakat gözünde gözyaþý dolu.

Yürekli, utanan, alçalmaktan korkan, kardeþ için can veren kimse kalmadý mý yeryüzünde?

Hakkýn yardýmcýsý, hak peþinden giden, kendini hakka adamýþ tek kiþi yok mu?.......

Yarabbi ne kaderdir bu?

Hatýrlar mýsýn bu mýsralarý? Her kelimesi adeta gözyaþý ile ýslanmýþ...

- Hatýrlamaz mýyým? Ya o, oðlunu sarsan anayý. "Aðla aðla, diyen, savaþ gerektiðinde yiðitçe dövüþmeyenlere, þimdi karýlar gibi aðlamak yaraþýr", diyen.

Sözleri birbirine karýþýyordu. Gözyaþlarý da. Birisi;

- Bir beldede bir kiþi açlýktan ölse, bütün o belde müslümanlarý, onun ölümünden sorumlu tutuluyor. Ya þu esir müslümanlar... Ya þu esir minareler. Kim sorumlu bütün bunlardan?

- Kaç kale oldu düþen! Bu utanç verici acýya nasýl katlanýlýr?

***

Kýsa sohbet bir acý nöbetinde son bulmuþtu adeta. Ýki kubbenin sözleri de hýçkýrýklarla kesiliyordu. Az sonra, Mescid-i Aksa'nýn minarelerinde yanýk bir ezan baþladý. Ýlk tekbirini Bilal-i Habeþi'nin söylediði bu nida, bunca ezilmiþliði içinde, müslümanlara bir kere daha hürriyet çaðrýsýnda bulunuyordu. Ayasofya minareleri ise, her namaz vaktinde olduðu gibi, kubbelerini bir kere daha gözyaþlarýyla ýslatýyordu."