Mesele aday olmak değil aday olabilmek!

Seçim dönemine giriyoruz. Seçmenlerin daha birkaç ayı var, ama, aday olmayı planlayanlar için çok önceden başladı bu meret. Bir çok insanı adaylık heyecanı sardı, hatta belediye reisi olma hayali sarıp sarmaladı. Partiler ise adaylarının kim olacağını hesap edip kitabına ayraçlıyor. Bu aday adayları da, önce aday, sonra başkan olup olmayacağını düşünüyor. Neredeyse Erwin Bey ile Albert Amca kadar kafa yoruyorlardır. Boşa koysam, doludan alsam, Dimyat’a pirince gitsem vs vs... Heyecan bu ya, kimse aslında bunun bilimsel bir konu olduğunu düşünmüyor. Yukarıdaki hesapları yapana kadar kendini kuantum fiziğine versen, verirler aslında bir Nobel. Neyse, meramım şu, işin bilimselliğinin kavranamadığı... Azıcık dolaştığın zaman Ak Parti’nin bu konularda daha avantajlı olduğunu görmek mümkün. Diğer partiler, acaba şu olası adayın karşısına kimi çıkarsam, ittifak mı yapsam derdinde. Yani, oyunu Ak Parti kuruyor, buna karşı diğerleri ne yapacağını hesaplıyor. Kişilerin ve partilerin bu konulardaki yeterlilik düzeylerini seçimlerden sonra göreceğiz de diyemiyorum. Çünkü seçimlerin kazanılmasında çok sayıda faktör rol oynuyor. Ama, şu aşamada şüphesiz en önemli süreç doğru adayın tespiti. Bilimsel konu dedik ya; aday tespiti konusunda da bilimsel bakış açısına ağırlık verelim az biraz. Siyasal reklamlarla ilgili dünyanın en önde gelen kitaplarından olan ‘The Sage Handbook of Political Advertising’ kitabının yazarlarından olan Baki Can’a sordum. O da kırmadı, basitçe sayalım dedi. Yazının bundan sonrasına ‘tik’ atılabilir.  Aday, çevresinde her şeyine güvenilebildiği, güven zedeleyici bir davranışının  görülmediği, saygın biri olmalı. Partisi, astları ve üstleriyle uyumlu çalışabilmeli. Zaafları olmayan, mesuliyet duygusuna sahip, vizyon sahibi olmalı.

Hep en iyisini yapmak isteyen biri olmalı, diğergam olmalı. Meramını net anlatabilmeli. Duyguları gelişmiş olmalı, başkalarının duygularını anlayabilmeli, bu duygu selinde mutlaka mantıklı olabilmeli. En önemli konularından biri gönül dünyası zengin olmalı. Omuzları ve gözleri çökmüş olmamalı, aksine dinç, diri, dinamik ve enerji dolu olmalı aday. Belediyecilik bir ekip işi, ekip çalışmasına yatkın olmalı. Çevresindekileri dinleyip anlayabilen, onlara değer veren kişi olmalısınız. Güleryüzlü olmayı başarmalı. Başta yüz yüze, birebir iletişim olmak üzere, ikna edici iletişimin her türlü şeklini ve aracını, belli ilkeler çerçevesinde kullanabilen kişi olmalı. Eğer böyle biriyse aday, kendini kanıtlar, partisini ikna edebilirse işin yarısı tamamlanmış demektir. Diğer yarısı da seçmenlerini (bu şekilde mi adlandırıyorsunuz) ya da tüketicilerini (yoksa bu şekilde mi) kampanyasıyla, iletişim yaklaşımıyla ikna edince. Günümüzdeki kutuplaşma konusunu da çözebilmek, yeni medya denklemini formulize edebilmek, kanaatten ‘tik’ sayısını artacaktır... Mesele, aday olmak değil, gerçekten aday olabilmek... Adaylar da kendi ‘tiklerini’ atabilir. Adayın ‘tik’leriyle, partisinin attığı tik arasındaki fark belirleyecektir durumu. Yekten hepsine atmayın. Zira, demokrasilerde yalancının mumu sandıkta söner.

Bazı şeylere karşıyım.

‘Yönetim istifa’ sloganına karşıyım. ‘Yönetim iletişim’ sloganı daha yerinde olur, ama o da kimsenin işine gelmiyor sanırım.

Biraz ağır olacak ama...

Geçen pazar, belgesel tadında izledik, kimse kusura bakmasın, olimpiyatus hayvanları diyeceğim. Tam bir vandallık familyası. Cins ve türü söylemek dahi  istemiyorum. Yetişkin bir provakatör avını yakalamak için en uygun zamanı kollar ve ot/yeşil gördüğü zaman atlar. Parçalayana kadar kovalar. Bunu gören masum çakallar da peşinden gider. Yakalandığı zaman da kedigillerin süt dökmüş cinsine benzer bunlar. Kalkışma provaları devam ediyor, şimdi de spordan/futboldan vuralım... Mesele siyasi, ama asıl konu da sporda şiddet. Daha önce de yazmıştım, sporda iletişim yoksa, ne yapacağız peki. Çok belli iletişim is-ten-mi-yor. Kulüpler kendi içinde karışıkken, güzide ve ezeli dost/rakip (!) kulüpler birbiriyle nasıl anlaşabilecek. Aynı kulübün taraftarları bile karşıt gruplara bölünmüş, Eskiden açık/kapalı vardı, şimdi, taraftarlar sağ/sol diye cart diye ikiye, üçe ayrılıyorken nasıl olacak bu iş. Dakika 34 dakika 61’e karşı. Yorumculara girmiyorum hiç. 6222 sayılı yasa ve ağırlaştırılması önemli, sporda şiddet ve düzensizliği önleyelim, tamam, ama daha düzensiz olan iletişim için, sporda iletişim platformu için derhal santra vuruşu yapılmalı, yoksa tek kale oynamaya devam edeceğiz bu gidişle.