Mesele Kobani değil, anladık

Mesele ağaç değil, hala anlamadınız mı?’
Böyle demişti artist. Oynadığı dizilerde ‘iyi çocuk’ görünümündeydi. Piyes de oynatmışlar. O günlerde çok konuşuldu. Gezi kalkışmasının tiyatro şeklinde oynandığı bir gösteriden söz ediliyordu.

Geçti gitti. Artisti oynattılar, attılar.

Doğruydu söylediği.

‘Mesele ağaç değil’di.

Bir iki gün daha asılsalar, Avrupa Birliği hükümeti lağvedecekti. Bunu bile yazdılar.

‘Doğru bilgi yayalım.’

Herkes keriz, bir sen akıllısın. Senin yalanını herkes yaymakla mükellef.

‘At least three people killed.’

Bu İngilizce tweeti hiç unutmam.

‘Böyle bir yalanı söylemek, bir boğa yılanını doğurmak kadar zor olmalı’ diye yazmıştım o günlerde.

Adını anmak istemedim o kadın gazetecinin. Yine de istemem.

Allah’a şükür ki, herkes ‘keriz’ değil.

Beyler, ideal toplumunuzu oluşturamadınız. Herkesi ‘salak’ yapma projesi işlemedi. ‘Oğlum Mernuş’, otobüsü kaçırdın! (Bedri Rahmi’ye müracaat.)

‘Sakarya saf çocuğu masum Anadolu’nun’ dedik ama o kadar da demedik.

Ne güzel olurdu, bütün caddeleri küfürlerle dolduran, kendi gürültülerine iştirak etmeyenleri taciz eden, ‘havalimanı yapmayın’, ‘köprü yapmayın’, ‘cami yapmayın’ diye şehirleri ateşe veren güruhun, gökyüzünden inip, yaprakların, dalların, toprağın üzerinde ‘şebnem’ler gibi açan melekler olduğuna inansaydık.

Ama, adamların suratlarında faşist yazıyor ve Allah’a şükür, milletin ‘ümmiler’i bile, yüz okumayı biliyor.

Öyle paralel haller vardı ki, aha! Bunlar gökten mi indiler?

Sonradan zahir oldu ki, yerden bitmişler!

Millet nasıl çözdü iki dakikada.

Çözdü, paketledi, kaldırdı attı.

Bir artist çıkıp, ‘mesele yolsuzluk değil anlamadın mı’ demedi. Yani, ‘mesele ağaç değil anlamadın mı’ diyen çocuk. Görünmüyor ortada. O olsaydı derdi belki.

Ya şimdi?

Kobani.

Geçen yazımda bahsetmiştim.

Nedir? Kobani kuşatmasıyla, Diyarbakır’ın, Batman’ın, Bingöl’ün sokaklarını ateşe vermek arasındaki bağıntı?

IŞİD Kobani’ye saldırıyor. Türkiye Kobanililer’e yardım ediyor. 200 bin kişiyi misafir etti, o halde biz sokaklara çıkıp adam öldürelim. Bu mudur?

Değildir.

Bu bir misyon.

Gezi’de sonuç vermeyen misyonla, Paralel’in suçüstü yakalandığı misyonla aynı misyon.

Edelman da o misyonun içinde, Wolfowitz de. Paraleller, o ikisine rapor yazdırmışlar. Yeni değil, bizim basında yazıldı çizildi kaç kere...

Neokonlar ihtiyarlamaz.

İhtiyarlasalar bile, rahat durmazlar.

Obama’ya, işe başlarken bir ‘Nobel Barış Ödülü’ verdiler, adamı kilitlediler.

Şu anda, dünyanın en işlevsiz Amerika’sıyla karşı karşıyayız. Karizması çizik bir Amerika. Ruslar Kırım’ı ilhak etti, melul melul bakıyorlar.

Halep’in durumu kritik ne diyorsun?

Cevap: Kobani.

Irak’ı İran’a teslim ettin, farkında mısın?

Cevap: Kobani.

Esad 200 bin kişi öldürdü ne diyorsun? Cevap: Kobani. Kimyasal silah? Efendim? Kobani mi dediniz?

Kırmızı çizgisi kalmadı Amerika’nın. Bütün çizgileri pembe oldu.

‘Çözüm süreci’ Cumhuriyet tarihinin en büyük ‘yatırım’ıdır.

Türk-Kürt dostluğu, Ortadoğu’da oynanan ve oynanacak oyunlara, kurulan ve kurulacak tuzaklara, ‘üst akıl’, ‘alt akıl’ ne varsa, Neokonların, İsrail’in, Almanya’nın, başka kim varsa cümlesinin tezgahlarına karşı en esaslı ‘bariyer’dir.

Bu ‘bariyer’ Türkler’in ve Kürtler’in müşterek emekleriyle, yerine göre fedakarlıklarıyla inşa edilmiştir.

Bunu gördüler ve bunu hedef aldılar.

Bunu bozmayı başarırlarsa, Ortadoğu’nun gardı dağılır. Böyle düşünüyorlar.

Kandil’de bir ‘damar’ buldular. O damar, ‘barış süreci’ni zehirliyor.

Sokaklardaki saldırganlıkla Kobani arasındaki ‘bağıntı’ budur.

Mesele ‘ağaç’ değildi. Mesele ‘yolsuzluk’ da değildi.

Gezi’nin ve 17 Aralık’ın ‘artist’leri, aynı hizaya dizildiler. Ulusalcı, faşist, çakma liberal, sahte solcu, çeşit çeşit ırkçı, aynı mezhepte ‘içtima’ oldular.

Her türlü adiliği yapıyorlar.

Söyleyemiyorlar, ama... Anladık.

Mesele Kobani de değil.

Mesele biziz.

Biz Türkler, biz Kürtler, biz, hepimiz.