Mesele sadece PKK ile devlet arasında mı?

Yerel seçimler için kum saati ters çevrilmiş durumda. Buna siyaset terminolojisinde “seçim sath-ı mailine girmek” diyorlar. Zaman işliyor, partiler olasılık hesapları üzerinden hummalı çalışmalar yürütüyor. Lakin çözüm sürecine ilişkin partilerin görüşleri nedense isimler ve seçim ittifakları kadar gündemde yer tutmuyor.

Görünen o ki süreç, seçim telaşı atlatılana dek bekleme moduna alınmış. Çatışmasız cenazesiz geçen dokuz on ayın sandıktaki yankısını da görmek istiyor “taraflar”.

Peki, sürecin neresindeyiz?

Sınır dışına çıkış, hukuki düzenlemeler ve eve dönüş-toplumsal rehabilitasyon aşamaları bakımından aslında epey başında. Sınır dışına çıkış sadece yüzde 20 oranında zira. Kışa girildiği için de değişiklik beklenmiyor, en azından bahara kadar.

Ama işin değişen ülke psikolojisi ve olabilirliliğinin görülmesi bakımından önemli ve ileri bir safhasında olduğumuzu tespit etmeliyiz. 30 yıldır süren çatışmalarda on binlerce evladını toprağa vermiş bir ülkenin insanları olarak yorgun, yılgın ve çok kırgın gönüllerimizi genişletti çünkü çözüm süreci. Gayri bundan geri dönüş olamaz.Siyasetle çözülebilecek bir meselenin silah zoruyla hallolacağına kimse toplumu inandıramaz. En büyük kazancımız da, sürecin garantisi de budur.

Neden durduk?

Lakin bugünü ve ne olduğunu anlamak için sormak durumundayız: Süreç hangi aşamada rölantiye alındı? Sebep nedir, müsebbibi kimdir?

Cevap net: Süreç sınır dışına çıkma safhasının başında önce yavaşlatıldı, sonra da 9 Eylül günü KCK başkanı Cemil Bayık’ın açıklamasıyla durduruldu.

İlk duraksamada Gezi olaylarından siyasi sonuç çıkıp çıkmayacağını görmek istedikleri biliniyor. Gezi’nin derinleşemeyeceği görülünce de Rojava’dan siyasi bir statü çıkma ihtimaline yatırım yapıldığı anlaşılıyor. Yerel seçimler, Kürt ulusal konferansı, bölge Kürtleri arasındaki iktidar savaşları ve bölge denklemindeki değişkenlerin hızla değişmesi gibi nedenlerin kesintiye sebep olduğu görülüyor.

Son tahlilde Kandil-BDP hattının olumsuzluk yüklü açıklamaları değil ama İmralı’nın hem sürecin hem Newroz günü dünyaya ilan edilen “silahlı mücadele dönemi bitmiştir” sözünün arkasında durması sürecin yürüyeceğinin somut işareti. Üzerinde durulması gereken ise ısrarla talep edilen “derin müzakere”.

Derin müzakere

Nedir derin müzakere? Öcalan devletle neyi konuşmak istiyor? Lider kadroların geleceğini mi, kendi durumunu mu, Rojava’yı mı? Yoksa Kürtlerin haklarını mı?

Bilmiyoruz. Ama Kürtlerin haklarının, hakları gasp edilmiş diğer toplum kesimleri gibi Türkiye’nin demokratikleşme çaba ve gayesi gereği zaten teslim edilmekte olduğunu görüyor ve bu meselenin kendileriyle konuşulmayacağını biliyoruz.

PKK-BDP hattının bu evrede şunu değerlendirmesi gerekiyor:

Bu mesele sadece devletle kendileri arasındaki bir mesele midir? Öyle başlamış olsa bile terör yıllarında canlar kaybedilip Türkiye’nin dört tarafına ateş düştüğünde yok olmadı mı o safha?

İşin silah bırakma ve eve dönüş safhalarının gerçekleşebilmesi, helalleşilebilmesi ve toplumun buna hazırlanması için devlete ve hükümete düştüğü kadar BDP çevrelerine de iş düşmüyor mu? “Genel kamuoyundan bana ne, ben sadece kendi tabanıma bakarım” deme lüksüne sahip mi taraflar?

Geçen Cuma günü SKYTürk360 televizyonunda yayına başladığımız Kayda Geçsin programında Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay tam da bunu söyledi işte: “Önce çıkışlar tamamlanacak, silahlar bırakıldıktan sonra devlet hükümet eve dönüşle, içeridekilerle, dışarıdakilerle, gerekiyorsa cezaevindekilerle ve lider kadrosuyla ilgili çalışmasını yapacak”.

Söylemezsem çatlarım

İstanbul’da yaşayan biri olarak Marmaray dolayısıyla heyecanlı olduğumu itiraf etmeliyim. Nüfusun 15 milyonu aştığı, günlük mobilizasyonun şehir nüfusunun üçte birini bulduğu bir metropolde şehir sakinlerine sükûnet ve hız vaat eden her türlü ulaşım başımız üstüne. Cumhuriyetin 90. yaşı için de çok güzel hediye. Aldık kabul ettik. Emeği geçen herkese çok teşekkür.