Mesele Sünni-Şii meselesi değil

Türkiye’nin Musul konusundaki uyarıları bölgeyi bilmeyenler tarafından yadırganıyor. Yadırganmanın ötesinde Türkiye’nin mezhepçi politikalar güttüğü iddia ediliyor. 

Oysa Türkiye, Musul uyarılarında iddiaların tam tersine mezhepçilik yapılmaması gerektiğine vurgu yapıyor.

Bunu yaparken de birilerinin iddia ettiği gibi Sünnilik saikiyle değil hak ihlallerine olan duyarlılığını öne çıkarıyor.

***

Sünnilik adına vahşi infazlarla İslam’a en büyük kötülüğü yapan/yapmakta olan örgüte karşı başından beri tavır alan, terör örgütü olduğunu resmen tescil eden ve fiilen mücadele eden, şu anda da Suriye’de üzerine ordusuyla giden Türkiye’dir.

Cinayet cinayettir, suç suçtur, terör terördür. Sünnisi, Şiisi, Müslümanı ve gayr-i Müslimi olmaz!

***

Türkiye Haşdi Şa’bi denilen radikal Şii Milisler’in Musul’a ve Telafer’e girmemesi konusunda uluslararası koalisyonu uyardı/uyarıyor.

Sebebi, bu milislerin vahşilikte Sünnilik adına hareket eden terör örgütünden geri kalmadığı içindir.

Daha önce bu Şii milislerin Enbar, Felluce ve Tikrit’de uyguladıkları mezalimi bildiği için Türkiye haklı olarak uyarmıştır/uyarıyor.

Mesele Sünni-Şii meselesi değil doğrudan doğruya insan hakları meselesidir.

***

Resmi raporlara göre Enbar kurtarıldıktan sonra savaş ortamından kaçmakta olan üç binden fazla Sünni EnbarlıRezaze gölü yakınlarında, yine Felluce’de 643 Sünni bu milisler tarafından tutuklanmıştır ve akıbetleri bilinmemektedir.

Bu milisler, “Yakaladıkları ve DEAŞ’lı dedikleri Sünnilere yaptıkları işkenceleri ve vahşeti cep telefonlarına çekiyor, sonra da bunu her yerde gururla paylaşıyordu. Ortalık kancalara takılmış, uzuvları canlı canlı kesilen, ciğer ve kalbi sökülüp çiğ çiğ yenilen korkunç insan görüntüleriyle doluydu. Bu yetmezmiş gibi, Musul hareketi başladığında bir de kedi, köpekleri dişleriyle parçalayıp yiyen korkunç milis görüntüleri döküldü ortalığa. Haşdi Şabi tıpkı DEAŞ gibi, bu vahşi infazları sayesinde büyük bir korku yarattı.” (Yeni şafak, 19 Ekim 2016, Kemal Öztürk )

***

Hz. Hüseyin’i istismar eden ve onun intikamını alma dürtüsüyle hareket eden bu vahşilerin bir Sünni şehri olan Musul’a girmesi halinde önceki vahşetlerin yaşanmaması için Türkiye haklı ikazlarda bulundu/bulunuyor.

Fakat Irak’ın fiili yöneticisi olan ve Müslümanın Müslümanı katletmesinden zevk alan ABD’nin bu uyarıları ne kadar ciddiye alacağı şüpheli. Çünkü PYD ile dayanışma içinde olduğu gibi bu milislerle de aynı politikayı güdüyor.

Ibâdi denen kukla ise bu milislerin ordunun bir parçası olduğunu söyleyerek mezhepçi politikaları utanmadan sahipleniyor!

ABD hem “Onlar Musul’a girmeyecekler” diyor hem de Musul haricinde bu milisleri bekletiyor! (Daha önce de kaçanları şehir dışında katlettiklerini hatırlayalım!) Öte yandan Sünni Şii Türkmenlerin karışık yaşadığı Telafer’e gireceklerini söylüyor.

Her iki durumda da bu milislerin cinayetlerine devam edecekleri muhakkak.

***

Avrupa’nın zaten insan hakkından anladığı Avrupalı insanların haklarıdır. Müslümanlar katledilmiş umurlarında değil.

Yaşanan ve yaşanması muhtemel insanlık dramına karşı Türkiye’den başka sesini yükselten devlet yok.

 “Aslında Haşdi Şabi’nin uyguladıkları yöntemler ve taktikler tam olarak DEAŞ ile aynı. DEAŞ’ı kuranlar, eğitenler ve yönlendirenler kimse, Haşdi Şabi’yi de aynı şekilde kurdu ve eğitti dense kimse şaşırmaz. O derece benzerler. İkisi de ‘Allah’ diyerek öldürüyor, ikisi de sadece Müslüman katlediyordu. Tek farkları birinin Şii, diğerinin Sünni olmasıydı. Sonuçta kaybeden İslam dünyası, kazanan ise batıydı.” (Yeni Şafak, 19 Ekim 2016, Kemal Öztürk )