Baþtan söyleyelim... Ankara, ister Suriye’ye müdahale koalisyonun içinde olsun, ister olmasýn. Ýster büyük rol oynasýn, ister hiç rol oynamasýn. Ýster karar verici olsun, ister karara karýþmasýn fark etmez. Yapýlacaksa, bu operasyon Türkiye için yapýlmýþ olacaktýr. Bir baþka ifadeyle, Suriye operasyonu Türkiye’nin 2 yýldýr ýsrarla, yorulmadan takip ettiði politikanýn iþaret ettiði gerçeði kabul operasyonudur.
O yüzden Türkiye’nin, an itibariyle ne kadar etkin olduðu ve hangi rolü üstlendiði merak uyandýrýcý deðildir. Uzun vadede, büyük fotoðrafta dünya, Türkiye hükümetinin baþýndaki ülkelerin önerdiði noktaya gelmiþtir. Ne yazýk ki 100 bin can kaybýndan ve insanlýðýn yüzüne yapýþan kimyasal felaketten sonra...
Koalisyon Esad’ýn canýný yakacaksa ve onu artýk yerinde duramayacak þekilde hýrpalayacaksa, Türkiye’nin muharip ortak olmamasý ayný zamanda en iyi seçenektir. Zira, ABD, Fransa ve diðerleri bölgeden gidecek ve biz Suriye ile sýnýr olmaya devam edeceðiz. Dolayýsýyla, bugün rol kapmak için gereksiz enerji tüketme deðil, genel politikanýn istediði sonuca ulaþmasýný saðlama zamanýdýr.
Türkiye zaten baþrolde
Ýçeride ve dýþarýda Suriye meselesini insanlýk dramýndan, katliamlar zincirinden ve bir diktatörün koltukta kalabilmek için yürüttüðü ölümcül politikalardan baðýmsýz okuyarak Türkiye’nin rolünün hacmine indirgeyenlerin bu gerçeði görmesi iyi olur.
Türkiye, iki yýldýr Suriye’de o kadar önemli ve o kadar olmazsa olmaz roller oynadý ki bundan sonraki sahnelerde hiç görünmese bile baþrolden düþmez... Kaldý ki, operasyon parantezi açýlýp kapandýktan sonra da Türkiye’siz bir Suriye dosyasý zaten düþünülemez. Bazýlarý, operasyon trafiðinin görünürde Türkiye’yi denklem dýþýnda tuttuðunu gösteriyor. Gerçekten öyleyse, bu daha da iyi demektir. Türkiye’nin bir asýr sonra bölgede ilk kez rakip ve güçlü aktör olarak tanýmlandýðýný gösterir. Þimdiden sonra Ankara’yý denklem dýþýnda tutabilmek imkansýz olduðuna göre, koalisyonun “beyin takýmý”na eski günler fantezisini yapma hakký tanýmanýn bir zararý da olmaz.
Zira, Ankara için önemli olan operasyonda kendi diplomatik perspektifinin iþlemesi, sonrasýnda ise en kýsa yoldan sonuca ulaþabilmektir.
Cumhurbaþkaný ve Baþbakan bu politikayý net bir þekilde özetliyorlar.
Gül’ün sözleri þöyle: “Müdahale siyasi bir stratejiye baðlý olmazsa sonuç çýkmaz.”
Erdoðan’ýn tamamlayýcý cümlesi ise þudur: “Bir iki gün uðra-çekil olmaz. Kosova gibi rejim deðiþikliði saðlanmalý.”
Sonuç alacak hamle
Türkiye bu bakýþ açýsýný operasyon ihtimali belirdiði için dile getirmiyor. Daha en baþýndan beri bir müdahaleye gerek kalmadan dünyayý getirmek istediði yer burasýydý. Özellikle Obama, bu yaklaþýma o zaman kulak verseydi bugün, “Acaba ne yapsam!.. Ortadoðu’ya silahlý müdahalede bulunan Baþkan olsam mý olmasam mý?” kararsýzlýðýný yaþamak zorunda kalmayacaktý. ABD Baþkaný sahada muhaliflerle rejim güçleri arasýndaki eþitliði saðlamak için gereken adýmlarý atmýþ olsaydý hem müdahaleye ihtiyaç duyulmayacak ve hem de zaman içinde 100 bin kiþi ölmeyecekti. Üstelik, El Kaide için endiþelenmeye de lüzum olmayacaktý. Çünkü, hýzla büyüme eðilimi gösteren Suriye muhalefeti kendi iþini kendisi görebilecekti.
Her büyük sorunun çözümünde zamanýnda yapýlamayanlarýn sonradan daha yüksek doz gerektirdiði gerçeðini bir kez de Suriye dosyasýnda yaþýyoruz. Baþlangýçta, muhalefeti güçlendirmek yetebilirdi, þimdi ise rejimin kalbini vurmadan toparlamak mümkün deðildir.
Acý da olsa olan oldu. Þimdi mesele Suriye’de arkasý kesilmeyen ölümlerin durdurulmasýdýr. Özellikle de olaya baþtan beri insani açýdan bakan Türkiye’de kamuoyunun birinci kriteri bu olmalýdýr. Esad’ýn öldüremeyecek noktaya gelmesi; öldürme iradesini ve dolayýsýyla iktidar gücünü kaybetmesidir.
Bu kanlý tabloyu diplomasi oyunu üzerinden okumak; mazurayla rol ölçmek katliamlarýn devamýný umursamamaktýr.