“Metal bile yoruluyor” dedi dostum

Aðustos ayýna girdiðimize göre, sürenin dolmasýna þunun þurasýnda üç aydan az bir süre kaldý, bana kalýrsa vaat ettiðin yazýyý artýk yazma zamaný geldi” dedi dostum. Ýstediði, insan hayatýnda olduðu gibi, kurumlar, ülkeler ve devletlerin hayatýnda da belli sürelerin hayati önem taþýdýðýný hatýrlatmam...

Dostumu günümüzün Halit Ayarcý’sý olarak gördüðümü o an fark ettim. Ahmet Hamdi Tanpýnar’ýn edebiyatýmýzýn ana direklerinden biri sayýlmasý gereken ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ romanýnýn baþkiþisi olan Halit Ayarcý... Romanýn anlatýcýsý Hayri Birdal’ý umutsuzluðun koynundan alýp ailesinin fertlerini de ihya edecek biçimde yararlý bir iþe sokar Ayarcý: Bütün iþi gücü saatleri hep dakik tutmak olan bir enstitünün baþýna geçirir...

Ýþin benim açýmdan ilginç olan yaný, Tanpýnar’ýn Türkiye’nin batýlaþma ve modernleþme yönündeki çabalarýný ‘nafile bir uðraþ’ olarak gördüðünü anlamamýza yarayan bu romaný Narmanlý Han’daki bekâr odasýnda kaleme alýrken, Cumhuriyet gazetesine de Demokrat Parti’yi bir darbeyle iktidardan uzaklaþtýran askerlere güzellemeler yazmasýdýr Tanpýnar’ýn.

Kendi hayatý da en az üçyüz kiþinin hiçbir iþ yapmadan gün geçirdiði ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ kadar çeliþkilerle doludur. Tanpýnar’ý, henüz modernliði yakalayamadýðýmýz bir dönemde ‘post-modern’ bir roman yazmýþ ‘post-modern’ bir yazar olarak selâmlayabiliriz.

“Zamaný geldi” borusunu çalan dostuma, hakkýnda “Ne kadar da Tanpýnar’ýn kahramaný gibi” diye düþündüðümü elbette söylemedim. O düþüncemi kendisi de sizlerle birlikte öðrenecek...

 

“Ne kadar Tanpýnar kahramaný gibi” düþüncemin temelinde dostumun belli sürelere saplantýsý yatýyor. Beni aramasýnýn sebebi de Star’da dün okuduðu Baþbakan Tayyip Erdoðan’a ait bir söz... “Ak Parti’ye karþý kumpas kuruluyor” demiþ Baþbakan; gazete manþetlerine birbiri ardýna sökün eden ve ortak noktasý iktidarý zor duruma düþürmek olan olumsuz olaylardan hareketle...

Baþbakan Erdoðan’ýn bu sözünü bir ‘üçüncü göz açýlmasý’ olarak görüyor dostum... Bana, “O sözün arkasýnda hayli karmaþýk bir düþünce var; Tayyip Bey’in Hint felsefesinde önemli bir yer tutan ‘üçüncü göz’e sahip olduðunu bile söyleyebilirim” dedi.

‘Üçüncü göz’ aslýnda fiziki olarak deðil, etkisiyle anlaþýlan bir güçtür; bir tür manevi güç... Tasavvufta ‘kalp gözü’ denilen þeyin mukabili... Bazý insanlarýn kalp gözleri açýktýr, bazý insanlarýn ‘çakrasý’ vardýr ve o insanlar baþkalarýnýn mahrum olduðu hislere ve hassalara sahiptirler.

Anlayacaðýnýz üzere dostum da ‘kumpas’ anlayýþýna yakýn duruyor. Ýçte ve dýþta meydana gelen geliþmeleri Ak Parti’yle birlikte ülkeyi de zorlayacak tezgâhlar olarak görüyor. ‘Arap baharý’ ile herkes bayram ederken, dostum baþý iki eli arasýnda “Eyvah, eyvah” diye geziyordu. Fransa öncülüðündeki Kaddafi’yi linçe götüren seferberlik baþladýðýnda, “Kötü örnekle hem bahar havasýný bozacaklar, hem de coðrafyamýzý harabeye çevirecekler” tezini baþýma kaktýðýný iyi hatýrlýyorum.

Kaddafi’den sonra halkýna ters düþen diktatörlere, ülkenin yýkýmýna bile sebep olsa, elinde silâhla sonuna kadar direnmekten baþka bir çýkýþ yolu býrakmadýlar” görüþü de dostumun... Aylardýr, “Yazýyorsun, tamam ama, çoðu senin dostun, sözlü olarak da uyar; dünya sisteminin derdi Baas’ýn gitmesi deðil, Türkiye’nin Suriye’ye asker göndermesi” diye baþýmýn etini yiyen de ayný dost...

“Þunu hatýrlat” dedi son olarak: “Ak Parti yakýnda önemli bir rekoru daha kýracak; çok partili döneme geçildiðinden bu yana en uzun süreyle iktidarda kalmýþ siyasi parti olacak... 14 Mayýs 1950’de seçimi kazanan DP 27 Mayýs 1960’da iþ baþýndan uzaklaþtýrýlmýþtý. Sonraki hiçbir hükümet uzun ömürlü olmadý. Metal bile yoruluyor... Hergün baklava yenmiyor... ‘Ayran gönüllülük’ diye bir þey var...”

Tam anladýðýmý söyleyemem, ama yine de aktarmýþ olayým.