Metin Erksan olgusu

Metin Erksan Türk sinemasýnýn çýnarlarýndan biri olarak aramýzdan ayrýldý. Ayrýksý yapýsý ve genel olarak entelektüel yaklaþýmýyla sinemada farklý bir ses ortaya koyan Erksan, 1950’lerden itibaren Yeþilçam’da eserler vermeye baþladý. Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümü mezunu olarak, o sýrada sinemada çok az sayýda bulunan üniversitelilerden biriydi ve sinemaya ilk katkýsý da sinema yazarý olarak kendini gösterdi. Sinemaya 1952’de, yani Türk sinemasýnýn bir gövde olarak ortaya çýkmaya baþladýðý bir zamanda, yönetmen olarak girdiði Karanlýk Dünya/Aþýk Veysel’in Hayatý adlý belgeselin sansürle baþý derde girecek, bundan sonrasý Erksan için sinemada pek de rahat olmayan bir süreç olacaktý. Sonrasýnda bir Server Bedii (Peyami Safa) uyarlamasý olan Beyaz Cehennem/Cingöz Recai (1954) bunu takip edecek, ardýndan Yol Palas Cinayeti (1955), Ölmüþ Bir Kadýnýn Evrak-ý Metrukesi (1956) ve Dokuz Daðýn Efesi (1958) gelecekti.

***

1960’da yaptýðý Gecelerin Ötesi, bu on yýlda baþlayacak olan sinemada toplumsal gerçekçilik akýmýnýn haberleyicisi olarak görülebilir. Kendi halinde insanlar olan birkaç kiþinin bir araya gelip bir soygun planýna karýþmalarý toplum içindeki huzursuzluðu görsel olarak adeta belgeliyordu. Ancak bir yýl sonra çektiði Mahalle Arkadaþlarý, tam da bu temanýn aksine bir mahallede bütün zorluklara, meþakkate raðmen insanlarýn dayanýþmasýný içeren, son derece insancýl unsurlar taþýyan bir yapým olarak göz dolduruyordu. Erksan’ýn bundan sonra sinemasýna damgasýný vuracak bu ikili yaklaþým, neredeyse bütün bir film kariyerinin belirleyicisi olacaktý. Bir yandan gerçekçi temalar kendisini çekerken, diðer yandan piyasa þartlarýnda ayakta durabilmek adýna tipik Yeþilçam filmi diyebileceðimiz yapýmlara imza atmaktan da geri kalmamýþtý. Yýlanlarýn Öcü (1962), Susuz Yaz (1963), Suçlular Aramýzda (1964), Kuyu (1968) gerçekçi bir çizgi sergilerken, Ölmeyen Aþk, Ayrýlsak da Beraberiz, Ateþli Çingene, Daðlar Kýzý Reyhan alýþageldik orta yol eserler olarak kendini gösterir. 1966’da yaptýðý Sevmek Zamaný ise, platonik bir aþk hikayesi çerçevesinde tasavvufi bir duyarlýlýðýn incelikli iþleniþiyle tüm film kariyerinde biricik olarak kalacaktýr. 

***

Mesleðinde bu örneklerden de görüldüðü gibi kendi ruh dünyasýnýn deðiþik yansýmalarýnýn izdüþümlerini görebileceðimiz Erksan, aslýnda yapmak istedikleriyle ortaya koyabildikleri arasýnda çatýþan bir ruhun sancýlarýný çekiyordu. 1960’larda Sinematek çevresine karþý Ulusal Sinema anlayýþýnýn yanýnda yeralan sanatçý, 1970’lerde MTTB’de yapýlan sinema açýk oturumunda Haçlý Yamyamlar adýnda bir film yapmak istediðini dile getiriyordu. Bu yýllarda yine piyasa iþi filmler yapan yönetmen, televizyon için gerçekleþtirdiði Beþ Hikaye ve Preveze’den Önce baþlýklý yapýmlarýyla belki de dilediði tarzda çalýþmalar ortaya koymuþtu. Son olarak Kadýn Hamlet (1976) ve Sensiz Yaþayamam’la (1977) psikolojik yaný aðýr basan filmler çeken Erksan, çok okuyan ve araþtýran bir kiþilik olarak 1980’lerde ‘Ve Sinema’ dergisine de yazýlarýyla sinemanýn fikri yanýna dönük katkýlar vermiþti. Ayný yýllarda TRT’ye danýþmanlýk yapan yönetmenimiz, Sinema-Tv Enstitüsü’nde de uzun yýllar hocalýk yaptý. Gerçekleþtirmek istediði projeler arasýnda bir Atatürk filmi ve Medine Müdafii Fahreddin Paþa da bulunuyordu. Allah rahmet eylesin.