Metin, sustu sustu, gitti

Önce ‘Eþþek Herif’ vardý, sonra ‘heten keten’. Aþina bir ‘velet’ti ‘Eþþek Herif.’ Çocukluk sokaðýmýzýn tam ortasýydý Gýrgýr’daki kareler.

Kocamustafapaþa. Ya da Kocamuta’paþa. Cerrahpaþa Ortaokulu’nun arka tarafýna düþer bizim sokak. (Babam bir gün sordu bana, Ortaokulun bahçesinde top oynayan kýzlarý göstererek, “Hangisini alayým sana?.” Ben “Kýrmýzý kazaklýyý” dedim. Ama çok utanmýþtým, aklým neye eriyorsa!)

Mahallemizin delisi de vardý, akýllýsý da. Psikopatý da vardý, etliye sütlüye dokunmadan yaþayan insanlarý da. Ayný Hasan’ýn çizdiði ‘Eþþek Herif’in mahallesi gibi.

Oranýn delisi ‘Deli Ziya’ydý, bizim mahalledeki Hayri... Hayri de, Ziya gibi palto giyerdi. Ziya’ya göre biraz yakýþýklýydý.

(Benim mahallelerim, böyle mahalleler. Balýkesir’de, Baðlar Sokaðý ve Toygar. Diyarbakýr’da Ofis. Üsküdar’da Halýcýlar ve Selman Aða. Selamsýz deðil, Selman Aða!)

Mors oynarsýn sokaklarda. Kafa-karýþ oynarsýn. Çivi oynarsýn.

Yoðurtçu, zil çala çala geçer, Kaaay-maaak Silivri! Macuncu gelir.

Ayý oynatýrlar. Ayýcý, ayýyla bir de kalkar, güreþir! Zaman olur, ayýnýn peþinde gezerken kaybolursun. Bana bir kere olmuþtu. Ta Þehremini’ye geçmiþim.

Yumurta tokuþturursun, kýrmýzý yumurta. Bakkaldan 5 kuruþa Teksas, Tommiks, Kinova okursun. 4 film birden sinemaya gidersin. Niyet çekersin.

Cips mips yoktur o zamanlar, simit ve gazoz. Turþu suyu. Sucuk-ekmek.

Evden biraz uzaklaþabilirsen, Çukurbostan’a top oynamaya.

Hasan’ýn Mahallesi Dolapdere miydi? Oralarda bir yerdi iþte. Ya da, Aðýr Roman’daki ‘Kolera Mahallesi.’

 

Yani Kocamustapaþa’nýn sýkýþtýrýlmýþ hali. Ne diyorlar? Konsantre.

Aaa, bir gün baktýk, Hasan Kaçan bizim mahallede.

Kocamustapaþa’da falan deðil. ‘Bizim mahalle’de. Sosyolojik anlamda, bizim mahallede.

Hiç yabancýlýk çekmedik.

Aðýr Roman’daki berber Ali’nin oðlu iþte.

Metin’i de, Hasan vesilesiyle tanýdýk. Hiç þüphesiz, mahallenin haþarý çocuðu. Biraz haþarý, oldukça romantik, alabildiðine mahzun. Yüzüne nasýl iþlemiþ hüzün.

Aðýr Roman’ý birlikte seyrettik. ‘Filim’di gerçekten.

Sonra bir kaç kez daha görüþtük.

Sonra kýyamet koptu. Metin’in baþýna. Ve kilitlendi. Adeta yok oldu Metin Kaçan.

Yazýp çizdiyse de, görmedik, iþitmedik. Ölmeden öldü, bir yazar, bir sanatçý olarak.

Dergaha, baþsaðlýðýna gittiðimizde, sordum, ‘oh oldu’ demeye uðraþan haberleri iþaret ederek. “Ne bu nefret?” dedim Hasan Kaçan’a. “Nasýl bir hýnç?”

 

“Onlarýn alanýna girdiðin zaman, acýmýyorlar” dedi Hasan.

“Aslýnda, on sene evvel öldü Metin” dedi, o yýllarda, gazete manþetlerine çýkan pis haberleri ima ederek. “On senedir sesi çýkmýyor, öyle miydi Metin? Burada olsa, bütün tekkeyi peþine takardý þimdi.”

 

Aðýr Roman’ý seyreden -ya da okuyan- Metin’i bulur orada. Ýçli. Oyunbaz. Varolmak için çýrpýnýp duran çocuk.

Böyle þeylerin izahý yoktur, yoruldu, tükendi, þöyle oldu, böyle oldu demek, laftan öteye geçmez.

Dünyayý deðiþtiremedi. Deðiþtiremeyince kalktý gitti. Baþka yere gitti.

Bende, Metin’in o esmer, ‘yaramaz çocuk’ yüzü ve baktýkça derinleþen kesif hüzün kaldý.

Bir de, koca bir camianýn ölüm karþýsýndaki saygýsýzlýðý, terbiyesizliði.

(Yok, bizim camia deðil. Baþka camia. ‘Bizim mahalle’ hakkýnda müsterihim. Birand’ý da güzel andý bizim mahalle, Toktamýþ Ateþ’i de, Metin’i de...)

Ebced bilseydim de tarih düþürebilseydim þimdi, ne kadar cahiliz!

(Peki, ebced bilsek, hangi tarihi düþüreceðiz? Hasan’ýn dediði tarihi mi yoksa þimdiyi mi?)