Þu Gezi olaylarý baþlamadan önce gündeme gelen bir mevzu vardý: Ankara metrosunda yapýlan “Sayýn yolcularýmýz lütfen ahlâk kurallarýna uygun hareket ediniz” þeklindeki bir anons.
Bu, “ahlak bekçiliði” eleþtirileri doðurmuþ, bir grup Ankaralý da Kýzýlay ortasýnda “öpüþme protestosu” düzenlemiþti.
Bu gibi meseleler, önümüzdeki yýllarda tartýþýlmaya devam edeceðe benziyor. Çünkü neyin “ahlâki” olup olmadýðý konusunda farklý algýlar var Türkiye’de. Bunlar arasýnda zaten var olan gerilimler, bir de kamu otoritesinin belirli bir tarafta algýlanmasý üzerine daha da yükselebilir.
Onun için de meseleyi, diðer tarafa “çakma” derdiyle deðil de, bir arada yaþamanýn formülünü aramak niyetiyle, biraz düþünmekte fayda var.
Toplumun yolu
Ben þöyle düþünürüm: Her toplumun kendine göre ahlâki kýstaslarý vardýr. Bunlar, devlet tarafýndan üretilmiþ deðillerdir, devlet tarafýndan illa dayatýlmalarý da gerekmez. Toplumun bu kýstaslarý korumak için kullandýðý baþka yollar vardýr zaten: “Ayýplama” gibi.
Örneðin, “metrodaki bir çiftin öpüþmesi” olayýný düþünelim. Böyle bir tablo ortaya çýktýðýnda, bunun ahlâken yanlýþ olduðunu düþünen insanlar herhalde bunu ayýplayacak, bunu da muhtemelen bakýþlarýyla, tavýrlarýyla belli edeceklerdir.
Bu ayýplamaya maruz kalanlar ise, muhtemelen “dur ya, insanlar bakýyor” diyecek, kendilerine biraz çeki düzen vereceklerdir.
Bunun tersi de geçerli olabilir tabii. Yani, uluorta sarmaþ-dolaþ çiftleri gören ve bunu ayýplayan insanlar, zamanla buna alýþmaya baþlayabilirler. Kendileri asla öyle davranmasa da, davrananý o kadar yadýrgamayabilirler.
Sonuçta, tüm bu karþýlýklý etkileþimlerle, toplum geliþir, kendi yolunu bulur. Elli yýl önce ayýp sayýlan bir þey, bugün normal hale gelebilir. Bunu bir “dejenerasyon” olarak görmek kadar, bir “açýlým” olarak görmek, “farklýlýðýn kabulü” saymak da mümkündür.
Batý ve Doðu
Peki gayrý-ahlaki sayýlan hiçbir tavrýn yasaklanmamasý, devletin hiçbirine karýþmamasý mý gerekiyor?
Hayýr, o kadar uzun boylu deðil. Liberal demokrasiyle yönetilen ülkelerin çoðunda bazý kanunlar var bu konuda. Mesela ABD’nin pek çok eyaletinde “ahlakdýþý teþhir” (indecent exposure) yasalarý var. Buna göre sokakta çýplak gezmek, cinsel iliþkiye girmek ve benzeri eylemler suç.
“Sokakta çýplak gezme”nin ne anlama geldiði de zaman içinde deðiþmiþ. Mesela ünlü Amerikalý yüzücü Annette Kellerman, 1900 senesinde, bugüne göre epey kapalý bir mayo giydiði için “ahlakdýþý teþhir”den gözaltýna alýnmýþ o zaman.
Bu örneklere bakýldýðýnda neyin “ahlakdýþý” olduðu sorusunun kýsmen göreceli olduðu, toplumdan topluma deðiþtiði söylenebilir. Müslüman aðýrlýklý bir toplumun kýstaslarýnýn Batý’dan daha farklý olmasýnýn tabiiliði de savunulabilir.
Ancak konu Türkiye olduðunda görülmesi gereken bir gerçek var: Toplumun önemli bir kýsmý “Batýlý yaþam biçimi”ne sahip ve bunu “normal” kabul ediyor. Buna karþýlýk “muhafazakâr ahlâk”ý “milli ahlâk” saymak ve kamu gücüyle (örneðin metroda anonsla) telkin etmek, lüzumsuz gerilimlere sebep olacaktýr.
Bir de, endiþem o ki, tüm bu tartýþmalar, bizi anlamý çok daraltýlmýþ bir “ahlâk” algýsýna hapsedecektir. Hapsetmektedir de.
Çünkü ahlâk, özünde, erdemdir. Dürüstlüktür, tevazudur, nezakettir. Kýskançlýktan, gýybetten, su-i zandan, tecessüsten kaçýnmaktýr. Güce deðil hakka itibardýr. Hatadan dönmek, hatayý affetmektir. Tartýþmada haklý çýkmaktansa doðruyu bulmayý yeðlemektir.
Ýslamiyet’in bu yüksek faziletlerini daha çok ihya edebilmemiz dileðiyle, tüm muhterem okurlara hayýrlý bir Ramazan ayý diliyorum.