Bugün aklýmda, Eðitim yazýsý günümde, geçen haftaki The Economist dergisinin Schumpeter sahifesinde mesleki eðitime iliþkin yayýnlanan “Büyük uyumsuzluk” baþlýklý bir yazý hakkýnda yorumlarýmý aktarmak vardý.
Ancak, Cuma gecesi ekranlarda MHP Ankara milletvekili Sayýn Özcan Yeniçeri’nin TBMM’nin gündemine taþýyacaðýný duyduðum br önerisini izledim ve bugünkü yazýmý bu konuya ayýrmaya karar verdim.
Baþlýkta da belirttiðim gibi, günün birinde MHP’nin bir önerisine sýcak bakacaðýmý hiç düþünmezdim doðrusu; bu durum bir önyargýdan deðil de daha ziyade, bu partinin, MHP’nin, Türkiye’ye, devlete, toplum-devlet, yurttaþ-devlet iliþkilerine bakýþý ile bendenizin bu konulara bakýþý arasýnda ciddi bir kan uyuþmazlýðýndan kaynaklanýyor.
MHP Ankara milletvekili Sayýn Özcan YeniçeriOsmanlýca’nýn ortaokullarda, liselerde zorunlu bir ders olmasýna yönelik TBMM’ye bir yasa tasarýsý taþýyacaðýný öðrenmiþ bulunuyoruz.
Bendeniz de bu konuyu gazete yazýlarýmda senelerdir, defalarca yazdým, bu alfabeyi okuyup, yazamadan, býrakýn Türkiye’de tam bir aydýn olmayý, iyi bir yurttaþ bile olmanýn pek mümkün olamayacaðýný ifade ettim; bu arada, bendenizin de, bu yanlýþýn, bu eksiðin içinde olduðunu belirtmem de, büyük bir özeleþtiri olarak, gerekiyor.
Senelerce Ýstanbul Üniversitesi Merkez Bina’da dersler verdim; bu binanýn meþhur giriþ kapýsýnda eski harflerle bir þey yazar, öðrendiðime göre “Askerlik iþleri dairesi” yazýyor, zira bina Osmanlý döneminde Harbiye Nezareti.
Ancak, binaya giren çýkan binlerce öðrencinin kahir ekseriyeti bu kapýda ne yazdýðýný okumuyor, bu harflere yabancý bile olsa, sorup öðrenmiyor ve bu kapýda yazanlarý merak bile etmeden fakültelerinden mezun olup gidiyorlar.
Böyel bir öðrenci profilinin ülkesine, mensubu olduðu meslek grubuna, býrakýn tüm bunlarý kendisine bir faydasýnýn olacaðýný düþünebilir misiniz?
Yeniçeriler Caddesinde yürürken karþýnýza benzer nitelikte, üzerinde eski harflerle bir þeyler yazýlý sayýsýz eser çýkacaktýr, bunlarý okuyamadan hepimizin Ýstanbul gibi bir þehirle bütünleþmesi mümkün müdür?
Geçenlerde elime Ahmet Midhat Efendi’nin Müþahedat isimli romaný geçti; kitabýn baþýnda “tüm çeviri haklarý saklýdýr” diye de bir ibare var, sanýrsýnýz ki, kitap rusçadan, fransýzcadan falan çevrilmiþ.
Oysa, Ahmet Midhat Efendi’nin ölümü 1912 senesi, yani tam yüz sene önce ve türk edebiyatýnýn en popüler yazarlarý-nýn baþýnda geliyor, kullandýðý dil çok sade ama bu kitabý okumak için bugünkü nesiller çeviriye (!!!) gerek duyuyorlar.
Hüseyin Rahmi Gürpýnar gibi daha yeni kaybettiðimiz bir edebiyatçýmýzýn eserlerini bile ancak dilini sadeleþtirerek yayýnlayabiliyor yayýnevleri; oysa Gürpýnar’ý da edebiyatçýlar þöyle tanýmlýyorlar: “Dili sadedir. Eserlerindeki kiþileri, yöresel þiveleriyle yansýtýr. Sokaðý edebiyata taþýyan yazarýmýzdýr”.
Ayrý tarihlerden, Ahmet Midhat Efendi’nin döneminden bir fransýz yazarý, mesela Emile Zola’yý, Gürpýnar döneminden bir edebiyatçýyý, mesela Andre Malraux’yu fransýzlar tercüme ettirerek okumak zorunda kalsalar, muhtemelen ortada, býrakýn Zola ya da Malraux’yu, Fransa diye de bir þey kalmayabilir.
Eski harfleri yeni kuþaklara öðretmenin gerçek bir toplum olmanýn ilk adýmlarýndan biri olabileceðini düþünüyorum.
Hiç aklýma böylesi bir deðerlendirme yapacaðým gelmez idi ama MHP’nin Sayýn Özcan Yeniçeri eliyle TBMM’ye getireceði bu konunun çok ama çok isabetli olacaðýný düþünüyorum.
Bendenizin de, bu yazýdan sonra, bu temel açýðýmý kapatmak için bir çaba içine girmem þart olacak galiba.
twitter.com/KarakasEser