Sözlüklermilleti “ortak bir dili, kültürü, etnisiteyi, kökeni ve tarihi paylaþan bir topluluk” olarak tanýmlýyor. Bir diðer tanýma göre ise “millet geçmiþiyle gurur duyan, bugünü birlikte yaþamaktan mutluluk duyan, geleceði de birlikte yaþamak isteyen topluluk” demektir.
Millet tanýmlarýna bakýldýðýnda benzerliklerin fazlalýðýna vurgu yapýldýðý, olabildiðince homojen bir kitleden bahsedildiði görülür. Bu benzeþme geçmiþte daha çok silah zoruyla saðlanmýþtýr, ancak tanýmlardan da anlaþýlacaðý üzere millet olmak için dil, din ve etnisite gibi benzerliklere sahip olmak yetmez. Halklarý millet yapan asýl unsur birlikte olma, bir olma þuurudur. Eðer bu farkýndalýk yakalanamamýþsa tek baþýna homojenitenin bir kýymeti kalmaz.
Millet olma þuurunu yakalama, benzerliklerin farkýnda olmada güçlü bir siyasi akým ile güçlü bir hükümet elbette çok önemli bir rol oynar. Ancak bu sürece insanlarýn gönüllü katýlýmý kitlelerin millet haline geliþinde en önemli aþamayý oluþturur.
Bitmeyen referandum
Fransýz tarihçi Ernest Renan millet olmanýn bir anda olup biten bir iþ olmadýðýný, millet olmanýn ve öyle kalmanýn günlük bir referandum olarak görülmesi gerektiðini ifade ediyor. Bundan 130 yýl önce 1882 yýlýnda ifade edilen bu gerçeklik milletlerin varlýklarýný sürdürebilmeleri için günümüz dünyasýnda çok daha önemli bir ilke haline gelmiþtir. Elbette güçlü bir hükümet ve ordular hala milletleri korumada ve birlikte tutmada önemlerini korumaktadýr. Ancak küreselleþen dünyada kitlelerin sadakatlerini elde etmek ve ayný noktada tutmak eskisi kadar kolay bir iþ deðildir. Hükümetler sanki her gün bir referandumla karþý karþýyaymýþlar gibi lideri olduklarý halklarý tatmin etmek, onlarýn sadakatlerini güçlendirmek zorundadýrlar.
Renan “Millet Nedir?” (Qu’est-ce qu’une nation?) adlý makalesinde ‘millet’i somut bir varlýktan ziyade bir ruh olarak deðerlendiriyor. Milletin varlýðýný sürdürmesi bu ruhun varlýðýna baðlý. Týpký bireylerde olduðu gibi millet ruhu da daha çok geçmiþte yaþananlar ve onlara atfedilen deðer ile ilgili. Renan bu deðeri hatýrlananlar kadar, unutulanlar olarak da görüyor. Eðer bir halk geçmiþteki baþarýlarý ile müþtereken gurur duyuyor ise ve geçmiþteki kötü anlarý hep birlikte hatýrlatmama eðilimi içindeyse bugün de birlikte yaþamak istiyor demektir. Baþka bir deyiþle millet olmanýn özünde sadece iyiyi hatýrlamak deðil, bazý hatýralarý unutmak da vardýr.
Türkiye örneðine dönecek olur isek, Osmanlý millet anlayýþýndan Fransýz tarzý millet anlayýþýna geçmeye çalýþan, gecikmiþ bir modernleþmenin sancýlarýný yaþayan bir ülke ile karþýlaþýrýz. Cumhuriyet, kuruluþ yýllarýnda millet (ulus) kurmak namýna geçmiþi unutturmaya çalýþtý. Buna bir anlamda hafýzadan belli günleri silme gayreti de diyebilirsiniz. Bu kuruluþ çabasý ne yazýk ki toplumun çoðunluðuna raðmen ve toplumun önemli bir kesimi ötekileþtirilerek yapýldý. Bunun doðal bir sonucu olarak kitlelerin millet duygusu ile olan sadakat baðý önemli oranda zedelendi. Devlet ile millet ve milleti oluþturan alt topluluklar arasýndaki mutabakat alanlarý çok daraldý.
Bu çerçevede Cumhuriyet’in 100. yýldönümüne, yani 2023’e doðru yol alýrken en önemli hedefimiz aslýnda milletin kendisi olan o ruhu yeniden inþa etmek ve hafýzamýzda silinmek istenen pek çok hatýrayý yerine koymak olmalýdýr. Ama bunu yaparken millet olmanýn bir gereði olarak az veya daha az hatýrlamamýz gereken hatýralarý ne yapacaðýmýzý da iyi düþünmeliyiz. Konuya devam edeceðiz...