Tarih boyunca hiç durulmayan Ortadoðu’nun yaný baþýnda, “3. Dünya Savaþý”ný kapýmýza dayayan bir süreç yaþýyoruz.
Devletlerin çýkar mücadelesi öyle vahþileþti ki, yüzbinlerce masum ölüyor, milyonlar vatanýndan sürülüyor ama medeni batýnýn kýlý kýpýrdamýyor. Hatta süfli çýkarlar uðruna, teröristler “demokrasi beþikleri”nde besleniyor.
Üstelik de olup bitenler en çok bizi etkiliyor.
Bütün bunlar milletiyle barýþýk, dýþ tehditlere karþý uyanýk, hýzlý karar alabilen dinamik bir Türkiye’yi hiç olmadýðý kadar zaruri kýlýyor.
Peki öyle miyiz?
Korkarým hayýr...
Böyle bir vahþi kurtlar sofrasýnda dýþ tehditlere karþý “Baltýk ülkesi” rahatlýðý sergilerken, tek potansiyel tehlike olarak kendi milletini gören ve bunun için tedbirler alan sakat bir anlayýþla yýllarýmýzý heba etmiþiz.
Milletinden korkan devlet...
Bir taraftan “Demokrasi getirdik, halk; kendi yöneticisini kendi seçecek” demiþiz, diðer taraftan da “Bu milletin kimi seçeceði belli olmaz” düþüncesiyle, devleti; batý zihniyeti dýþýnda kimsenin yönetmemesi için peþ peþe devreye giren “sigorta” sistemleri kurmuþuz.
“Dindarlar da iktidar olabilir ama asla muktedir olamazlar” anlayýþý, duvarlarýnda “Hâkimiyet kayýtsýz þartsýz milletindir” yazan meclisten baþlayýp, Anayasa Mahkemesi’ne kadar uzanan “vesayetler zinciri”ni dizayn etmiþtir.
Hatta milleti, devletten uzak tutmak için gerekirse (28 Þubat sürecinde ve Necdet Sezer döneminde olduðu gibi) cumhurbaþkaný da devreye giriyordu.
Örnek için çok gerilere gitmeye gerek yok. 1997’de Ziya Gökalp’e ait bir þiiri okuduðu için hapse atýlarak “Muhtar bile olamaz” hale getirilen (!) Tayyip Erdoðan da, 2007’de eþi baþörtülü olduðu için yüzde 70 meclis çoðunluðuna raðmen cumhurbaþkaný seçilemeyen Abdullah Gül de bu milletin “sakýncalý” cenahýndan olduklarý için bahsettiðimiz sigorta sistemine takýlmýþlardý.
Hatta bütün bu sigorta sistemlerinin devreye girmesine raðmen milletten gelebilecek bu tür kalkýþmalar engellenememiþse son çare olarak kofradaki ana sigorta atýyor ve TSK “Kendisine verilen yetkiye dayanarak yönetime el koyuyordu!”
15 Temmuz’da ne oldu?
Daha önceki darbe teþebbüsleri öyle deðerlendirilebilir ama 15 Temmuz kalkýþmasý, sistemin sigortasýnýn kofradan atmasý gibi bir þey deðildi.
Tam aksine devleti, milletten koruma refleksinin sebep olduðu bir vesayetler cinnetiydi.
Çünkü devlet, tek potansiyel tehlike olarak gördüðü milli ve manevi deðerlere karþý olan aþýrý hassasiyeti yüzünden, temeline yerleþtirilen dinamitleri bile fark edememiþ ve iþ, devletin imkanlarý ile devleti yýkma noktasýna gelmiþtir.
Ne kadar ilginçtir ki o gece devleti de demokrasimizi de, sistemin en büyük tehlike olarak gördüðü “millet” kurtarmýþtýr.
Yani o gece gerçek darbeyi, kendisine kurulan vesayet barikatlarýný yýkan “millet” yapmýþtýr.
Millet, “Asýl güç benim ve bütün problemlerin çözümü bende” demiþtir.
Ne gariptir ki o gece yerle bir edilen “barikatçý zihniyet”in temsilcileri bu günlerde, Türkiye’de bir “15 Temmuz” yaþanmamýþ gibi konuþuyorlar.
Bu eski Türkiye kalýntýlarý bilsin ki, millet o gece sistemini de baþkanýný da seçmiþtir ve bunu hâlâ anlamayanlara kendi usulüyle anlatýr.
KAFAMA TAKILANLAR
Yüzde 10 ittifaký mý?
Hürriyet, Adalet Bakaný Bozdað’ýn ABD’li mevkidaþýna aktaracaðý en önemli delillerden biri olan ByLock ile ilgili bir manþet yayýnladý. Ve “ByLock hiç önemli bir delil deðil” demeye getirilen içeriðine raðmen, ayrýlan yer “Bu konu çok çok önemli” diyordu.
Gazetenin ertesi günkü beyanýna göre Kýlýçdaroðlu “Önemli bir habercilik” yorumu yapmýþtý.
Haberin asýl amacý Mr. ByLock diye tanýtýlan kiþiye verdirilen, “Bu sistemi kullananlarýn yüzde 90’ý FETÖ’cü” mesajý olduðuna göre, Kýlýçdaroðlu’nun beyaný, CHP ile Doðan grubu arasýndaki yüzde 10 ittifakýnýn bir iþareti mi acaba?