Millet dediðimizde soyut bir kavramdan bahsediyoruz aslýnda. Onun için itibarî. Yani adlandýrmaya, tanýmlamaya baðlý olarak anlamý deðiþebiliyor. Türk Milleti dediðimizde bugün yaþadýðýmýz topraklar üzerinde Selçuklu ve Osmanlý asýrlarýndan bu yana, yani bin yýllýk tarih içinde oluþmuþ bulunan bir “millet”in varlýðýndan söz ediyoruz. Etnik bir antiteden söz etmiyoruz. Böyle bir þey zaten mümkün deðil. Çünkü bu bin yýllýk süre içinde bu topraklar üzerinde yaþamýþ topluluklarýn toplamýnýn etnik anlamda homojen bir yapý oluþturduðunu düþünmek akla aykýrý.
Neden adý Türk olmuþ peki bu milletin? Çünkü yaklaþýk 11. yüzyýldan beri komþularýmýz bize Türk diyorlar. Bu topraklarda yaþayan insanlarýn etnik kökenlerini veya anadillerini ayýrmaksýzýn hepimize Türk diyorlar. Zaten milletlerin adlarýný diðer milletler verir. Rus adýný Ruslarýn kendileri seçmemiþtir mesela. Rumeli’de Müslüman olanlar için “Türk oldu” denilmesinde hiçbir etnik referans yoktur. Nasýl ki “Angle” kökenli olmayan Ýngilizler, “Frank” kökenli olmayan Fransýzlar varsa ismin kökenine bakýp Türklerin tamamýnýn da Orta Asya kökenli olmasý beklenemez. Çünkü bu adlandýrmalar etnik kimliðin deðil, millet kimliðinin yani ortak üst kimliðin ifadesi...
Ama bizim sorunumuz adlandýrmayla ilgili bir sorun deðil. Daha karmaþýk: Cumhuriyetin kuruluþunda Osmanlý’nýn daðýlmasýndan sonra elde kalan son topraklar üzerinde “ulus devlet” esasýnda bir siyasal yapýlanmaya gidilirken bazý yanlýþlar yapýldý. “Ulus” yanlýþ tanýmlandý en baþta. Çünkü “uluslaþma” siyasetinin paralelinde bir de “laikleþme” siyaseti yürürlükteydi.
Onun için Kemalistler çýkýp da sözgelimi “Bu millet Kürtlerin, Çerkeslerin, Gürcülerin, Boþnaklarýn, Arnavutlarýn, Pomaklarýn, Yörüklerin, Tatarlarýn vs. bin yýllýk tarih içinde ortak bir kültür etrafýnda kaynaþarak beraberce oluþturduklarý bir yapýdýr” diyemezlerdi. Deseler “bu unsurlarý bir araya getiren ortak kültür nedir” sorusuna cevap veremezlerdi.
Bu yüzden Türk kimliði etnik temelde tanýmlanmaya giriþildi. Mamafih bu milleti oluþturan unsurlarýn kültürel ve siyasal anlamda birbirinden farký da olmadýðýna göre etnik farklarý da söz konusu olmamalýydý. Böylece bugünün tabiriyle “inkâr” politikasý yürürlüðe girdi. Farklý etnik kimliklerin varlýðý inkâr edilir oldu.
Bu iþin kültürel ve ideolojik boyutu. Ayrýca Cumhuriyetin kurucularý hususen Kürt kimliðinin siyasal anlamda bölücü bir harekete meþruiyet kazandýracaðý korkusunu da taþýyorlardý. Çünkü özellikle Ýngilizlerin Lozan üzerindeki hesaplarýna baðlý olarak Osmanlýnýn son döneminden itibaren ayrýlýkçý Kürt hareketleri zaman zaman bölgede sahne almýþlardý. Son olarak 1925’de Þeyh Sait isyaný yaþanmýþtý. Bunun da inkâr politikasýnýn bir baþka ayaðýný oluþturduðunu kabul etmek lazým.
Gerekçeleri ne olursa olsun etnik kimlikleri inkâr yaklaþýmýnýn hem yanlýþ hem de yararsýz bir politika olduðunu bugün itibarýyla çok daha iyi görebiliyoruz. Bugünkü Kürt sorununun temelinde de büyük ölçüde Kemalizm’in etnik kimlikleri inkâr politikasýnýn payý var.
(Bir noktada Kemalistlere de haksýzlýk etmemek lazým. Ýnkâr politikasý yanlýþ bir politikadýr, ama ayrýmcýlýk deðildir. Irkçýlýk da deðildir. Sözgelimi Kürtleri veya Çerkesleri ikinci sýnýf vatandaþ gören, onlarý dýþlayan bir yaklaþým söz konusu deðil. Bilakis onlarý da millet bütünlüðüne ait sayan ve eþit gören bir tutum bu. Siyasal modernizme, cumhuriyetçiliðe dayalý bir tutum. Ýnkâr politikasýnýn yanlýþlýðý özünde tarihle çeliþmesi ve insan haklarýna aykýrý olmasý...)
Aþaðý yukarý II. Dünya Savaþý sonrasýnda etnik kimliklerin inkârýndan vazgeçildi aslýnda, ama bu politikanýn tortularý epeyce süre resmî ideolojinin söyleminde varlýðýný sürdürdü. Zaman zaman da hortladýðýna þahit olduk. 1980 cuntasýnýn Kürtleri “yürürken kart kurt sesi çýkaran Türk kabilesi”ne baðlayan açýklamasý böylesi örneklerdendir.
Ama çok geçmeden 1991’de Demirel ve Ýnönü Diyarbakýr Meydanýnda “Kürt realitesini tanýyoruz” açýklamasýný yaptýlar. Bunun PKK terörünü sona erdirmede bir iþe yarayacaðýný umuyorlardý. Ýþe yaramadý. Bugün de ne anadilde eðitim ne Öcalan’a ev hapsi gibi tavizlerle bölücü Kürt hareketini durdurmanýn imkâný yok. Çünkü Kürtlerin çok ciddi bir kýsmýnda “ayrý bir millet olma” hevesi baþ göstermiþ durumda.
Ayrý bir millet olmanýn þartlarý belli: ayrý dil, ayrý toprak ve ayrý yönetim. Ama hepsinden önce kendinizi ayrý bir antite olarak hissetmeniz lazým. Ne yazýk ki biz bunu Kürtlere hissettiriyoruz.
Mesela “Türkler ve Kürtler” diye ayýrýcý ifadelerle konuþuyorsanýz, “Kürtler neden millet bütünlüðünden ayrýlma peþinde” diye sormanýz anlamsýz olur.
Ýþin ilginç tarafý günlük dilde Kürtler dýþýndaki etnik unsurlarý millet bütünlüðünden ayrý sayma eðilimi yok. Sözgelimi Çerkesleri, Gürcüleri, Arnavutlarý, Boþnaklarý vs. Türk milletinin birer parçasý sayýyorsak Kürtleri neden bunun dýþýnda býrakýyoruz?
Ýþ iþten geçmeden, en azýndan Kürtler arasýnda kendilerini bu milletin bir parçasý olarak görenlerin oraný kendilerini “ayrý bir millet” sayanlardan hâlâ daha fazlayken millet kavramýnýn yeni baþtan tarifini yapmamýz gerekiyor.