Barýþ sürecini torpillemek isteyen gücün uðradýðý mânevî yenilgi bu uðursuz hâdisenin tek olumlu yaný. Ama öylesine önemli ki Paris’de o alçakça cinâyete kurban giden üç Hanýmýn boþ yere ölmedikleri deðerlendirmesini bile mümkin kýlýyor.
Dün de belirtdiðim gibi bu cinâyetlerin amacý aðleb-i ihtimâl Devlet ile PKK arasýnda baþladýðýný öðrendiðimiz yoklama mâhiyetindeki ön temaslarý daha yol yakýnken akaamete uðratmakdý. Fakat görünen o ki tam aksine her iki taraf da þimdi bu temaslarýn ne kadar doðru olduðunu o âna kadarkinden de daha sarih þekilde görerek sür’atle devam karârýný vermiþ bulunuyor.
Bence bu, büyük bir politik basîret iþâretidir!
Hâl böyle olunca bir yandan bu temaslar yoðun biçimde yürütülürken buna paralel olarak daha sonraki adýmlarýn neler olacaðý üzerine îmâl-i fikreylemek mantýk gereðidir.
Bana kalýrsa üzerinde harâretle yoðunlaþýlmasý þart olan meselelerden belki de birincisi yeni anayasadýr.
Bu metin, adý üzerinde bütün diðer yasalarýn “anasý” veyâ esâsý, temeli olduðuna nazaran, daha sonra ortaya birtakým “uygunluk” problemleri çýkmamasý için en baþda hazýrlanmasý yerinde olacakdýr.
Bu konuya (tekrar!) deðinmekliðime sebeb Abdullah Öcalan’ýn kýsa süre evvel, kendisini ziyâret eden Ahmet Türk’e, yâni yine önemli ve öteden beri barýþ yanlýsý olduðu müsellem bir Kürd politikacýsýna bununla ilgili olarak söylediði sözler.
Öcalan Türk’e, diðerleri meyânýnda demiþ ki yeni anayasa çok kýsa olmalýdýr ve içinde tek tek bütün Türkiye’de mevcud milliyetleri saymaya gerek yokdur. Vatandaþlýk temeli yeterlidir.
Yeni anayasa öteden beri benim de çok önemsediðim meselelerden biri olduðu için bu beyan dikkatimi çekdi. Bu sütunda anayasa mevzuuna müteaddid kereler deðiþik açýlardan temâs etmiþdim.
Þimdi bir kere daha vurgulayayým ki yeni anayasamýzýn çok kýsa bir metin olmasý benim de kesinlikle savunduðum bir görüþ. Pehlivan tefrikasý gibi anayasa metinleri, bilhassa politik ve sosyal þartlarýn hýzlý deðiþdiði ülkelerde düpedüz ayak baðý oluyorlar. Türkiye buna tipik bir örnek. Anayasa hükümlerini deðiþtirmek ise, meselâ kararlarda kalifiye çoðunluk (beþde üç filan gibi) þartlarý arandýðý için öbür yasalara nisbetle çok daha zor prosedürlere baðlý olduðundan hukuk sisteminde uyumsuzluklar doðabiliyor. Þimdiki anayasamýz 1982’den bu yana otuz küsur defâ deðiþtirildiði halde yine ihtiyâcý karþýlamakdan uzak. Yamalý bohçaya dönmüþ olmasý da cabasý.
Bu sebeblerden ötürü Öcalan’ýn kýsa anayasa dileði zâten çok tarafdârý bulunan bir fikir olduðu için gerçekleþmesi þansý yüksek.
Metinde Türk, Kürd, Boþnak, Laz, Arab, Rum, Ermeni gibi etnisitelerin teker teker sayýlmamasý talebi de prensip olarak doðru. Ama bir istisnâyla:
Bu ülkede yaþayan insanlarýn topluca bir resmî “adý” var!
O adsa “Türk”.
Yâni Türkiye Cumhûriyeti yurddaþlarýna “politik” baðlamda “Türk” deniyor.
Bunun, meselâ benim “etnik” baðlamda da Türk olmamla bir alâkasý yok.
Almanya, Fransa, Ýspanya, Ýtalya vs. gibi “ileri” Batý ülkelerinde de o ülkelerin “bütün” vatandaþlarýna “Alman, Fransýz, Ýspanyol, Ýtalyan” vs. deniliyor.
Etnisitenin herhangi bir rol oynadýðý durumlarda ise meselâ “Türk asýllý Alman” yâhut “Cezâyir asýllý Fransýz” formülü kullanýlýyor.
“Kürd asýllý Türk, Ermeni asýllý Türk” tâbirine de kimbilir kaç kere rastladým.
(Teneffüs zili çalar ve çocuklar bahçeye çýkarlar.)