Milletin sadece bugününe değil; tarihe de, geleceğe de tuzaktır bu..

Dün vapurla İstanbul'dan Bursa'ya giderken, benim yaşlarımda birisi yanıma gelip oturdu.. Kendi dünyasının propagandasını yapmak için bir vesile oluşturmaya çalıştığı anlaşılıyordu.. Onunla daha önce de karşılaştığımı hatırladım..

Nereli, olduğu belliydi de, 'Mâlûmu ilâm' etmesi için 'Hemşehrum, nerelisun?' diye sordum..

'Adını söylemekten utanduğum bir şehirdenum.. Birisi var ya, onun hemşehrusu diye anılmaktan utanayrum..' diye ekledi..

Anlamazlıktan geldim; 'Hemşehrum, şifreli konuşuyorsun..' dedim..

'Hani, var ya birisi.. 'İki sarhoşun yaptığı kanunlar' diyor.. İşte ondan söz edeyrum!.' dedi..

Tayyib Bey'in 2-3 yıl önceki bir konuşmasından söz ediyordu. Kimin kasdedildiği belli değildi.. Meğer kanun yapanlar arasında öyleleri de yok mu?

Ama, karşımdakine göre, 'İki sarhoş'tan kasdedilen, başkaları imiş..Beni mayın tarlasına çekmek mi istiyor, ne..

'Hemşehrum, o 2 kişiyi nereden çıkardın?' dedim.

-'Anlaşılmıyor mu? 'diye diklendi..

'Bak hemşehrum,' dedim..' Onu asıl sen söylüyorsun, isim belirterek..'

Bu kişi, baktı ki, propaganda yapmak için hedef olarak seçtiği kişiye söz anlatamayacak, kalktı yanımdan, vapurun diğer bir salonuna gitti..

Bu küçük örneği niye mi zikrettim?

Efendim, Cuma günü Taksim Câmîi'nin açılışından sonra Ayasofya Câmiinde düzenlenen Hâfızlık icâzet proğramına katılan C. Başkanı Erdoğan'ın huzurunda, hatim duasını okuyan hoca, Ayasofya'yı, aslî inşa olunuş ve kendisinin de yine bir mâbed olarak vakfediş maksadına aykırı bir duruma getirenlere, Sultan Fatih'in Ayasofya Câmîi Vakfiyenâmesi'ndeki beddualarını tekrarlamış..

Vay efendim, 'filâna lânet okundu, kâfir ve zâlim denildi..' diye bir vaveylâdır gidiyor, günlerdir.. Bir mâlûm taife var ki, günlerdir gazetelerinde veya ekranlarda bas-bas bağırıyorlar..

Halbuki, müşahhas bir isim yok, tekrar edelim, vakfiyenâmelerde âdet olduğu üzere, vakfın şartlarını bozanlara bir umûmî lânetleme var..

Kim mi bozdu, Fâtih'in vakfını?

Türk Tarih Kurumu'nun eski başkanlarından Prof. Yusuf Halaçoğlu, yıllarca önce, 'Ayasofya'nın mâbed olmaktan çıkarılıp müze yapılmasıyla ilgili hükûmet kararnamesi olarak gösterilen belgenin düzmece olduğunu' ekranlardan defalarca söylediğinde onun araştırılmasını göze alamayanlar kimlerse, o anlayış çizgisinde olanlar.. Çünkü, bu iddiayı ileri sürfen, sıradan birisi değildi.. Ona bir şey diyemediler, sükût ile geçiştirdiler. O kişi, henüz de hayatta, sorup ne demek istediğini öğrenebilirler.

Ama soramazlar. Çünkü, son günlerde yeniden hatırlanan bir ifadeyle, ' Bir tuğla çekilirse, bütün duvar çöker..' kabilinden bir durum sözkonusu demek ki..

Sadece bir sakızları var ağızlarında, 'filan sâyesinde ezânlar okunuyor, filân sâyesinde câmilerde namaz kılıyorsunuz..' gibi.. Bu laflar, hele de bir mâlûm gazetenin manşetlerinden düşmüyor, günlerdir..

Müslümanlar olarak biz ibadî gereklerimizi, hiç kimsenin sâyesinde değil, inancımızın verdiği güç ile yerine getiriyoruz. Bir takım engeller konulabilir, eziyet ve işkenceler uygulanabilir, zincirlere de vurulabiliriz, dâr'a da çekilebiliriz; ama, kalbimize, gönlümüze, beynimize kimse zorla hükmedemez.

Allah'ın bahşettiği hür irademizle yaşama azmimiz sâyesinde ve namazların her rekâtında okuduğumuz Fatiha sûresindeki, 'İyyake nâ'budu ve iyyake nestain.. / Yalnız Sana ibadet eder, yalnız Sen'den yardım dileriz..' diyerek taahhüdde bulunduğumuz mânaya uygun olarak bir hayat ölçüsüne bağlı yaşamak isteriz. Sadece Allah'a kul olmak, bizim gerçek hürriyetimizdir.

Ezanlarımız, mescidlerimiz, ibadetlerimiz, bizi bu gerçek hürriyet çizgisinde tutmaktadır.. Birileri rahatsız olsa da..

Onların kimler olduklarını Taksim Câmîinin açılışı dolayısiyle emperial dünyanın medyasında yazılıp çizilenlerden bir kez daha gördük.. Ve bir kez daha gördük ki, içerde, milletin imanıyla uğraşanlar gerçekte nerelerden besleniyorlar..

Buyrunuz, bir kaç örnek, emperial dünyanın medyasından..

Amerika'nın etkili gazetelerinden Washingtton Post, 'Erdoğan, Cuma günü, modern Türkiye'nin sembolü haline gelen İstanbul'un Taksim Meydanı'nda bir müslüman ibadethânesi inşa etme arzusunu yeri getirdi..' diyordu..

İngiliz yayın kuruluşu olan BBC ise, 'Erdoğan İstanbul'un Taksim Meydanı'ndaki tartışmalı câmiin açılışını yaptı.. Câmi, laik cumhuriyetin sembolü olarak görülen bu kamusal alanda belirgin şekilde öne çıkıyor. ' diye yazıyordu.

Yine ingiliz gazetesi The Guardian da, 'Erdoğan , Gezi Parkıprotestolarının yıldönümünde İstanbul'da laik tarihe sahib meydandaki tartışmalı câmîi açtı.. Modern şehrin kalbindeki ibadethane, yaklaşık 20 yıldır laik cumhuriyeti yıkmak için çalışan ve Türkiye'ye kendi damgasını vuran dindar Erdoğan için uzun zamandır bir hayaldi..' diyordu.

Görüldüğü üzere, hepsinin ortak sancısı, Taksim Meydanı'nda bir câmîin yükselmesinden.. Kendi şehirlerinin merkezindeki dev bazilikaları, kiliseleri görmezlikten geliyorlar; burada 'aydınlattıkları'nı düşündüklerinin ağzına 'kamusal alan' sakızını veriyorlar, tekrar...

Bir kez daha anlaşılıyor ki, bizdeki mâlûm çevrelerin kendilerine aid bir fikirleri yok; emperial dünyanın borazanlığını yapıyorlar.