Milletlerin motivasyonu versus Milletlerin zenginliði

Son seçimde ortaya çýkan þaþýrtýcý sonuçlar üzerinden “Avrupa’da ne oluyor” veya “Avrupa’ya ne oluyor” sorularýna cevap aranýrken temel dinamiðin göz ardý edildiðini düþünüyorum ben. “Milletlerin motivasyonu” diyorum göz ardý edilen dinamiði adlandýrmak için... 

Dünkü yazýmda AP seçimlerinde ýrkçý FN’i birinci yapan Fransýz halkýnýn 2005’deki Avrupa anayasasý oylamasýnda da çoðunlukla hayýr oyu kullandýklarýný hatýrlatarak Avrupa ülkelerinde aydýnlar ve devlet adamlarýyla sokaktaki adamýn meselelere bakýþlarý arasýnda ciddi bir farklýlýk olduðunu iddia etmiþtim. Hatta daha da ileri giderek 2005’de konu hakkýnda yazdýðým bir yazýdaki“devletinizin büyük devlet olmasý için milletinizin de büyük millet olmasý gerekir” mealindeki görüþümü tekrarlamýþ ve “Fransýz devletinin orta ve uzun vadeli milli çýkarlarýnýn gereði olarak gerçekleþmesini arzu ettiði ortak anayasa projesini Fransýz halký günlük çýkarlarýna aykýrý bulmuþtu” demiþtim.

“Oysa benzer bir durum Türkiye’de yaþanmýþ olsa Türk halkýnýn aklýna ve gönlüne yattýðý takdirde devletin orta ve uzun vadeli çýkarlarýný kendi kiþisel çýkarlarýnýn önünde deðerlendireceðini” de ekleyerek... Ancak Alman halkýnýn Fransýzlarla ayný kefeye konulmasýný doðru bulmadýðýmý da ifade etmiþtim.

Burada maksadýmýn herhangi bir milleti hor görmek olmadýðý izahtan vareste... Zaten Almanlarý da iþin içine dâhil ettiðime göre bu konuda milliyetçi veya etnosentrik bir yaklaþým içinde olduðumu söyleyemezsiniz.

Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtasý” kitabýnda bu meseleyi ele alýþýnda da benzer bir yaklaþým vardýr. 1997 tarihli bu eserinde Avrasya’nýn jeopolitik arenasýnda beþ jeostratejik oyuncunun mevcut olduðunu belirterek bunlarý Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve Hindistan þeklinde sýralar. (Türkiye’yi ise jeopolitik eksenlerden biri ve “sýnýrlý jeostratejik aktör” olarak tanýmlar ki sonraki yýllarda bu fikrini deðiþtirdiðini gösteren ifadeler kullanmýþ olduðunu hatýrlatmak isterim.)

Dikkat ederseniz Ýngiltere veya Japonya gibi önemli güçler ilk beþ içinde deðil. Çünkü, diyor Brzezinski, Ýngiltere ne hareket kabiliyeti olan küresel bir güçtür, ne de hýrslý bir vizyonla hareket etmektedir. Hatta “dostluðu desteklenmelidir ama politikalarýna dikkat etmeye gerek yoktur” gibi aðýr bir ifade bile kullanýyor yakýn geçmiþin üzerinde güneþ batmayan imparatorluðu için... Oysa Almanya veya Fransa bölge ve dünya siyaseti üzerinde etkin olmak için yeterince hýrslý ve iddialýdýrlar. Bu bakýmdan da dikkate alýnmalýdýrlar.

Meselenin püf noktasý bu: Ülkelerin bölge ve dünya siyaseti üzerinde etkili olabilmek için -potansiyellerinden baðýmsýz olarak- yeterince iddialý ve hýrslý olup olmadýklarý. Japonya çok güçlü bir ekonomiye sahip ama eski hýrslarý törpülenmiþ bir ülke. (Bu törpüleme iþini büyük ölçüde Amerikalýlarýn gerçekleþtirmiþ olduðu da ayrý bir konu.) Almanya ise iki büyük savaþtan maðlup çýkmýþ ve sonuncusunda taþ taþ üstünde kalmayacak þekilde tahribata uðramýþ olduðu halde yeni baþtan kendi kendini inþa edip tekrar küresel bir aktör olmayý baþarmýþ bir ülke.

Bu iki ülke arasýndaki farklýlýðýn büyük ölçüde sahip olduklarý kültürler arasýndaki farklýlýklarla açýklamak gerektiði düþünülmeli. Ýlaveten bir ülkenin yönetiminde etkili olan seçkinlerin toplumun geri kalanýndan farklý veya daha iddialý ve agresif bir vizyon geliþtirebilmeleri mümkün olsa bile toplumun çoðunluðunun desteðini alamayan politikalarýn uygulanma þansý özellikle bugünkü demokratik toplumlarda çok az. Dolayýsýyla, Brzezinski ne derse desin, Fransýz toplumunun belirli konularda sergilediði bencil ve vizyonsuz politik yaklaþýmýn bu ülkeyi çok uzun süre daha “jeostratejik oyuncular” liginde tutamayacaðýný söylemek çok da yanlýþ görünmüyor.

Diðer taraftan, bahse konu ettiðimiz ülkelerin durumuyla kendi ülkemizin durumunu mukayese etmek de kendimize ait bir gelecek perspektifi oluþturmak için faydalý olabilir. Bir ara bunu da tartýþalým...