Milliyetçilik ve Irkçılık

Yaratılış sisteminin adına fıtrat denir İslam literatüründe. Yaratılış sisteminin bir parçası olan insan da fıtrat üzere yaratılmıştır. Bu sistemi koyan, insanı bu sistemin parçası olarak yaratan yüce Allah, insanın bu sisteme uygun bir hayat sürmesi için gerekli olan bütün prensipleri içeren din olarak da İslam'ı göndermiştir. Nitekim yaratılış sistemiyle uyumlu olduğu için İslam, fıtrat dini olarak nitelendirilmiştir. Görüldüğü gibi varlık alemi, insan ve İslam aynı kaynaktan geliyorlar ve aynı sisteme tabidirler. Bu yüzden birinde olan bir özellik diğerlerinde de mutlaka mevcuttur. Nitekim "bir şey insanda varsa İslam'da da vardır" sözü bu gerçeği vurgulamak için söylenmiştir. Fakat bu "aynı şey", varlık bütününde, insanın doğasında ve İslam manzumesinde bulunduğu yerin gereği olarak farklı şekillerde görünür.

Bunu başka kavramlarla da izah edebiliriz. Şöyle ki: Yaratılış sisteminin bir diğer adı "halk"tır (yaratma). Yaratılış sisteminin insan davranışlarına yansımış hali ise "ahlak" (yaratılış sistemine uygun hareket etme) olarak belirginleşir. Bir şeyin yaratılış sisteminde (fıtrat) bulunmasına "halk", insanda da bulunmasına "ahlak" diyoruz yani. Bir bakıma petrolün doğada bulunması ile rafinerideki işlemlerden sonra kullanıma hazır hale gelmesi gibi bir ilişki vardır aralarında.

İnsan, İslam rafinerisinde artıklardan, gereksiz unsurlardan arındırılmadan önce fıtri davranışların ham hallerine sahip olur. Mesela, insanın milletini sevmesi, onun faydasını düşünmesi, onun mutluluğu, refahı, birliği, bütünlüğü için çaba göstermesi anlamında milliyetçilik fıtri bir eğilimdir. Ya da fıtri eğilimin "halk" düzeyinde kalmış ham halidir. Kendi milleti için istediği her şeyi başka milletler için istemesi ise fıtri eğilimin "ahlak" boyutuna taşınmış, ya da İslam rafinerisinden arındırılmış olmasının göstergesidir. Bu eğilimin başkalarını ötekileştirme, düşmanlaştırma, haklarından yoksun bırakma, ezme, katletme boyutunda sergilenmesi ise İslam düşünce sisteminde "israf" (sınırları aşma, aşırılık, savurganlık, halkın ve ahlakın dışına taşma) olarak nitelendirilmiştir. Ülkemiz ölçeğinde milliyetçiliğin halk veya ahlak düzeyinde kalmış şekline de halkın ve ahlakın ötesine taşmış haline de tanık olabiliyoruz.

Devlet Bahçeli'nin liderliğini yaptığı MHP'nin temsil ettiği milliyetçi hareket, iç ve dış konjonktürlerin baskısı ve dünyanın gidişatı nedeniyle zaman zaman yalpalamış olsa da büyük ölçüde fıtri çizgide, yani "halk" boyutunda gelişme gösterdi bugüne kadar. O yüzden Devlet Bahçeli'nin milliyetçiliğin, dünyada örnekleri çokça görülen ırkçılığa kaymasına engel teşkil eden bu fıtri tavrından rahatsız olan birçokları yaratılış boyutunun dışına savrularak ırkçı çizgilere kaydılar. Özellikle son günlerde iç barışa vurgu yapan Bahçeli'ye cephe aldılar.

Devlet Bahçeli'nin, Türkiye'de terörü bitirme ve Türklerle Kürtler arasında İslam kardeşliğini tesis edip pekiştirme anlamında son zamanlarda attığı, milliyetçiliği "halk" yani fıtrat düzeyinden ahlak düzeyine taşıma şeklindeki tutumuna karşı, sözünü ettiğim bu kesimler yaratılışın ve ahlakın sınırlarından taşan saldırgan tavırlarla tepkilerini daha da sertleştirerek ortaya koyuyorlar.

Kuşkusuz bu kesimlerin fazla bir şansı yoktur. Çünkü Türklerin ve Kürtlerin bin yıldır yaşadıkları İslam kardeşliği, seksen senelik Kemalist tek parti parantezinin açtığı yaralara rağmen, hala dimdik ayaktadır. Devlet Bahçeli'nin, liderliğini yaptığı fıtri milliyetçiliği ahlaki boyutlara taşımasının, yani İslam kardeşliğini yeniden pekiştirme çabasının, diğer bir ifadeyle Türkler için istediklerini Kürtler için de istemeyi amaçlayan bu çıkışının en büyük güvencesi bin yıllık tecrübedir.

"Allah bizi pazuları güçlü Türkler ve Kürtlerle güçlendirdi" diyen Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'in ruhu şad olsun.